Hazreti Pîr Seyyid Sultan Abdülkadir Geylani Kaddesallahü Sırrahül Azîz ve Hakîm, velayet burcunun batmayan güneşi, bütün velilerin piri, intisab edenlerin mutluluğa erdiği hidayet sancağı, ebedi saadetleri kendinde toplayan, maddi ve manevi tertemiz bir yolun mensubu ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) soyundan gelen torunudur. Tüm tarikatlar, hikmet ve ilim yolları, kaynağı Hz. Muhammed (s.a.v.) ummanı olan O yüce pınardan beslenmişlerdir.
Yüce vasıflarını dile getirmede kelimelerin güçsüz kaldığı o yüce veli kamil insan, Gavsül Azam, Velayetin Sultanı, Sultanü’l Evliya, Sertacü’l Evliya, Kutbu’r Rabbani, Gavsü’s Samedani gibi yüce sıfatlarla anılır.
Hazreti Abdülkadir Geylani, 1077 (hicri 470) yılında, Peygamberimizin vefatından 445 yıl sonra, Hazar denizinin güneyinde Geylan kasabasında doğmuş, 1165 (hicri 562) yılında 91 yıllık muhteşem bir ömürden sonra, yani 833 yıl önce bu aleme veda etmiştir. Soy itibariyle hem Seyyid, hem de Şerif idi. Yani soyu, babası Seyyid Musa tarafından İmam-ı Hasan Efendimiz’e, annesi Fatma Hatun tarafından da İmam-ı Hüseyin Efendimiz’e dayanıyordu. Onun için şu ibare meşhur olmuştur: “Veliler Sultanı Abdülkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü ve kemal-i aşk ile Rabb’ine vasıl oldu.”
Doğacağı Ramazan ayının ilk gecesi babası Seyyid Musa Cengi bir rüya görmüştü: Peygamberler peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) , ashab ve bütün evliyayı kiram bir yere toplanmışlardı. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: “Ya Musa, Oğlum! Gücü herşeye yeten ve herşeyin sahibi olan Cenab-ı Allah, bu gece sana insanların üstünde müstesna bir erkek evlat hediye etti. Bu evlat benim evladımdır. Ne mutlu sana..”
Abdülkadir hiçbir çocuğa benzemiyordu. Ramazan günleri annesinden süt emmiyor, yöre halkı ramazanın giriş çıkışını onun bu durumuna göre tayin ediyordu. 18 yaşında çobanlık yaparken bir ineğin, hikmeti ilahiye ile “Sen bunun için yaratılmadın,” demesi üzerine annesinden izin alıp ilim tahsili için Bağdat’a geldi. Yolda kervanın yolunu kesen eşkiyalara annesine doğruluktan ayrılmayacağına dair verdiği söz için parasını saklamadan vermesinden dolayı eşkiyalar utanıp tövbekar oldular.
Hammad-ı Debbas Hazretleri Bağdat’ta ilk mürşidi olmuş, uzun yıllar ilim tahsili ve vazu nasihatla meşgul olduktan sonra, Bağdat’tan uzaklaşıp 25 yıl çöllerde uzlete çekilmiş ve kimseyle görüşmemiştir. Bu süre içerisinde kendini ayakta tutacak kadar çöldeki bitkilerle beslenmiş, Peygamber Efendimiz’in ruhaniyyetinde terbiye görmüş ve Hızır (A.S.) ile arkadaşlık yapmıştır. 25 yıl sonra Bağdat’a dönmüş ve tüm insanlık alemine bir hakikat güneşi olarak doğmuştur.
Bağdat’a gelince tüm halk onun nasihatlarını dinlemek için toplanmış, konuşmaya başlayamaması üzerine, Fahr-i Kainat Efendimiz’in ruhaniyyeti teşerrüf etmiş, ağzına yedi defa üflemiş ve O’na “Konuş, ya oğlum Abdülkadir; insanlara vaaz ve nasihatta bulun,” diye buyurmuşlardır. Bundan sonra Hz. Pir Efendimiz, durmaksızın kaynayıp coşan bir rahmet, hikmet ve ilim pınarı gibi tüm insanlara, susamış gönüllere hayat vermiştir ve hala da hayat vermeye devam etmektedir.
Evet, Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri, ölümünden sonra bile tasarrufu ve himayesi devam eden velayet burcunun şahıdır. Birgün İbrahim bin Ethem’den bahsederlerken tesadüf ettiği talabelerine “Yazık, ona çok üzülüyorsunuz değil mi? Eğer zamanımızda olsaydı onu sarayında, tahtından ayırmadan irşad ederdik,” diye buyurmuşlardır. Bugün dahi aynı o gün ve o dakika gibi, O’nun himmet ve tasarruf eli, eskilerin katlandığı sıkıntı, zahmet ve belalara maruz bırakmadan Hakk’ı arayan Hak yolcularının üzerindedir. Biraz gayretle tefekkür edip ANLAYANABİLENLERE
O, Rasûlullah (s.a.v) ’ın 'sıddîk' lakabıyla taltif ettiği yüce bir ahlaka sahipti. İnsanlarla olan beşerî münasebeti, verdiği söze karşı olan sadakati ve ahde vefası en olağanüstü zamanlarda bile Allah’a ve Rasûlü (s.a.v.) ’ne olan teslimiyetiyle lemlerin Rabbi’nin Habibi’ne dost kıldığı eşsiz bir insandı…
İnsanlara karşı olan şefkat ve merhameti, sahabe-i kiram efendilerimiz arasında da çok iyi bilindiği için bir gün ihtiyaç sahibi biri kapısını çaldı.
- Ya Ebâbekir! Çok zor durumdayım. Son ümit olarak sana geldim. Birinden aldığım ve bugün vermem gereken on iki bin akçe borcum var fakat elimde avucumda bir şeyim yok. Senden yardım istiyorum ne olur bana yardım et, dedi mahcubiyet içinde.
Fakat Hz. Ebubekir (r.a) bütün malını-mülkünü Allah için infak etmiş, kendisine kalan bir tek hırka ile Rabbi’ne yönelmişti.
- Üzerimde bulunan hırkadan başka bir şeyim yok, sana nasıl yardım edebilirim deyince, adam:
-Ya Ebâbekir! Ne olur beni buradan eli boş döndürme, başka kimseden alamadım, ne olur, dedi. Kendisinden yardım isteyen sahabinin yalvarmalarına dayanamayan Hz. Ebûbekir’in aklına Kainatın Efendisi’nin kendisine gelen kimseyi eli boş döndürmediği geldi. Yüce Peygamber (s.a.v.) ’in örnek ahlakıyla ahlaklanan Hz. Ebubekir (r.a) de o sahabiyi çaresiz bırakamazdı. Biraz süre isteyerek tanıdığı zengin bir Yahudi’ye gitti. Yahudi’den on iki bin akçe borç isteyerek, yarın öğleden sonra ödeyeceğini, eğer borcunu ödeyemezse ona köle olacağını söyledi ve, 'Bu durumda beni köle yapar, ister hizmetinde çalıştırırsın, istersen satarsın.' dedi. Her halükârda karlı çıkacağını gören Yahudi istediği parayı verdi. Hz Ebubekir (r.a) parayı alıp da borçlu olan sahabeye verince sevincinden ne yapacağını bilemez bir halde teşekkür ederek yanından ayrıldı.
Ertesi gün Hz. Ebubekir (r.a) borcunu nasıl ödeyeceğini uzun uzun düşündü. Bir çare arıyor ama bir türlü bulamıyordu. O’nu Yahudi’ye köle olmaktan çok Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ’nden ayrılmak üzüyordu, sanki dünyası daralıyordu. Verdiği sözde durmalıydı. Çıkar yol bulamayınca Yahudi’ye köle olmaya karar verdi. Veda etmek üzere kızı Hz. Aişe (r.aha) ’nin yanına geldi ve olanları ona anlattı. Hz. işe (r.anha) ’yi, babasının Yahudi’ye köle olması düşüncesi fazlasıyla rahatsız etti. Ne yapabilirim diye düşünmesine karşın, elinden bir şey gelmiyordu. Hz. Ebubekir (r.a) , 'Hakkını helal et kızım! ' diyerek yanından çıkınca Hz. Aişe (r.anha) ’nin çaresizlik içerisinde mübarek yanağından süzülen gözyaşı yere düşer düşmez o damla, lemlerin Rabbi’nin bir ikramı olarak mücevhere dönüştü.
Hz. Aişe (r.anha) sevinçten yerinden fırlayarak babasına koştu ve, 'Babacığım Rabbimiz yardımımıza yetişti, seni o Yahudi’ye rezil etmeyecek, bunu gözyaşımdan yarattı, onu sat ve borcunu öde.' dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) de çok sevinmişti. Mücevheri alarak pazara gitti.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz Cebrail (a.s.) ’e:
- 'Ya Cibril! Kulum Ebubekir dünya işinde zorda kaldı. Habibimin zevcesi Aişe’nin gözyaşını mücevhere çevirdim, pazara satmaya gitti. Şimdi bu mücevheri cennet hazinelerinden alacağın iki bin altınla Ebubekir’den satın al. Çünkü o mücevheri arşıma koyup, onun nuruyla mü’min gönülleri aydınlatacağım.' buyurdu.
Cibril-i Emin insan suretine girerek elinde mücevherle pazarda dolaşan Ebubekir’in önüne çıktı.
- Ya Ebubekir! Elindeki mücevheri satıyor musun?
- Evet satıyorum.
- Kaça satarsın?
- On iki bin akçeye satıyorum.
Bunun üzerine Cibril-i Emin:
- 'Ya Ebubekir, elindeki çok değerli bir mücevherdir, bunun karşılığı iki bin altındır.' diyerek ona uzattı. Verilen paraya şaşıran Hz. Ebubekir (r.a) bunun Allah’ımızın bir lütfu olduğunu düşünüp hamd ettikten sonra mücevheri insan suretindeki Cebrail (a.s.) ’e sattı.
Alacağının vakti gelen Yahudi, Hz. Ebubekir (r.a) ’i pazarda görünce yanına gelerek verdiği parayı istedi. Hz. Ebubekir (r.a) altınları Yahudi’ye uzatarak;
- 'Sana borcum olan parayı al.' dedi. Elindeki altınları gören Yahudi;
- 'Burada bana olan borcundan çok daha fazla altın var.' deyince Hz. Ebubekir (r.a) :
- 'Bunlar Allah’ımızın bize olan bir ikramıdır, sana veriyorum.' dedi. Yahudi şaşkınlık içinde elindeki paraya bakarken hayretler içerisinde altınların bir tarafında kelime-i tevhidin diğer taraflarında ise ihlas suresinin yazılı olduğunu gördü. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmayan Yahudi heyecandan titremeye başlamıştı. Bunlar insan işi değildi! O anda elindeki altınlarda Yüce yaratıcının bir tecellisinin olduğunu hissetti ve Hz. Ebubekir (r.a) ’e dönerek;
- 'Ya Ebubekir! Hissediyorum ki bu ilahî bir şeydir.' dedi. Bu düşüncenin gönlüne verdiği hidayet nûruyla: 'Anladım ki İslam hak dindir ve Hz. Muhammed hak peygamberdir.' diyerek orada kelime-i şehadet getirdi ve Müslüman oldu. Elindeki altınları ihtiyaç sahibi insanlara dağıtarak Allah’ı, Rasûlü (s.a.v.) ’nü ve ashabını çok seven güzide bir Müslüman oldu.
(bakınız: dost, insan, zaman, baba, bugün, şimdi, para, dünya, ahlak, gözyaşı)
Sevgili kardeşler Sultanlar Sultanı Hz.Muhammed Mustafa SAV mübarek soyundan olan Gavs- Sani Seyyid Sultan Abdülbaki Hz.lerini tanımak anlamak ne güzeldir. O nice günahkarın imanla şereflenmesine vesile olmuştur Allahu Tealanın izniyle. İnsallah bizlerde bu mübarek insanların hürmetine affediliriz.
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
VELİLERİN SULTANI SEYYİD SULTAN ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ (kaddesallahu sırrahul aziz ve hakim):
Abdülkadir Geylani Hazretleri bir gün Bağdat’ta sohbet ediyordu. Meclisinde pek çok alim ve veli vardı. Bir ara;
- “İşte şu ayağım her velinin boynu üzerindedir” buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu sözü tasdik ettiler.
Abdülkadir Geylani Hazretleri bu sözü söylediğinde, yeryüzündeki bütün veliler boyunlarını ona doğru uzattı. O anda boynunu uzatanlardan biri de Ahmed er-Rufai Hazretleriydi. Ona niçin böyle yaptığını sorduklarında şöyle dedi:
- “Şu anda Abdülkadir Bağdad’da, ‘Ayağım her velinin boynundadır’ diyor.” Ahmed er-Rufai Hazretleri; “O bu sözü manevi emirle söyledi” dedi.
Hayat bin Kays Hazretleri buyurur ki;
- “Abdülkadir Geylani bu sözü söyleyince bütün velilerin kalblerindeki nurlar arttı. İlimlerinde bereket, hallerinde yükseklik görüldü. Çünkü onlar istisnasız, başlarını onun ayağına doğru uzatmışlardı.”
Ebu Medyen Mağribi de;
- “Evet, ben Mağrib’de ona boynunu uzatanlardan biriyim” buyurdu.
kABUL EDİNKİ SALAK VE SAPIKTI BU ADAMLAR. Leninde aynı stalinide troçkiside aynı halt.
Darwinci aptallardı. Çatışmacı saldırgan.
SÜSLÜ LAFLARI BIRAKIP GERÇEKLERİ GÖRÜN VE KABUL EDİN.
'Kim benim velilerimden birisine düşmanlık yaparsa ben ona karşı harp açarım, ondan dostumun intikamını alırım'.(Buhari, Rikak, 38; Taberani,El-Kebir 7880....)
Hadis-i Kutsi
GAVS-I AZAM ABDÜLKADİRİ GEYLANİ'DEN TASAVVUF VE TARİKAT İNKARCILARINA HADİSLERLE CEVAPLAR;
'Bir topluluk otururda Allahu Tealayı zikrederse, muhakkak onların etrafını melekler sarar, onları ilahi rahmet kaplar, üzerilerine sekinet iner; Allahu Teala onları, huzurundaki melekleri yanında anar' (Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 39; Ebu Davud, Vitir,14.....)
Hadis-i Kutsi
'Ümmetimin içinde benim kendileri ile birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan Allah'a hamd olsun' (Taberi, Camiul beyan, İbnu Kesir, Tefsirül Kuranı Azim V, 153.....)
Hadis-i Kutsi
'Salih insanlarla beraber bulunan kimse güzel koku satanla beraber olan kimseye benzer. Güzel koku satan kimse kokusundan ikram eder. O hiç koku almasa bile onun yanında durduğu sürece ondanki (mürşiddeki) güzel kokuyu teneffüs eder ve koku üzerine siner. Kötülerle bulunmakta körükçü dükkanında oturmak gibidir. Orada bulunan kimse elini hiç kömüre bulaştırmasa bile, oradaki pis havadan bir parça üzerine siner'. (Buhari, Zebiha, 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, edep, 16....)
Hadis-i Kutsi
'Büyüğümüzü (hürmetle ve edeple) yüceltmeyen, küçüğümüzede merhamet göstermeyen, alimimizin hakkını bilmeyen bizden değildir'.
(Ahmed, Müsned V, 323; Ebu davud, Edep, 58; Hakim, Müstedrek, I, 122)
Hadis-i Kutsi
'Kim benim velilerimden birisine düşmanlık yaparsa ben ona karşı harp açarım, ondan dostumun intikamını alırım'.(Buhari, Rikak, 38; Taberani,El-Kebir 7880....)
Hadis-i Kutsi
'Allah'ın (c.c.) öyle melekleri vardır ki, yollarda dolaşıp zikir ehlini ararlar, Allah'ı anan bir cemaat bulunursa birbirlerini; [istediğiniz ve arzu ettiğiniz şeye hazırlanın] diye çağırırlar. Kanatlarıyla cemaati dünya semasına kadar çevirirler(selamlarlar) . Ebu Hureyre'den(r.a) Rivayet.
Hadis-i Kutsi
'Bir kavim (cemaat, topluluk) sırf Allah için, oturup Allah'ı(cc) zikrederlerse, gökten biri kendilerine şöyle seslenir; [Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevaba çevrildi]' (İmam Ahmed, Ebu Yala ve Tabarani; Enes(ra.) rivayet etmişlerdir.
Hadis-i Kutsi
HADİSLER BU KADAR DEĞİL SADECE BUNLAR YETER İNKARCILARA.
GAVS-I AZAM ABDÜLKADİRİ GEYLANİ'DEN TASAVVUF VE TARİKAT İNKARCILARINA HADİSLERLE CEVAPLAR;
'Bir topluluk otururda Allahu Tealayı zikrederse, muhakkak onların etrafını melekler sarar, onları ilahi rahmet kaplar, üzerilerine sekinet iner; Allahu Teala onları, huzurundaki melekleri yanında anar' (Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 39; Ebu Davud, Vitir,14.....)
Hadis-i Kutsi
'Ümmetimin içinde benim kendileri ile birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan Allah'a hamd olsun' (Taberi, Camiul beyan, İbnu Kesir, Tefsirül Kuranı Azim V, 153.....)
Hadis-i Kutsi
'Salih insanlarla beraber bulunan kimse güzel koku satanla beraber olan kimseye benzer. Güzel koku satan kimse kokusundan ikram eder. O hiç koku almasa bile onun yanında durduğu sürece ondanki (mürşiddeki) güzel kokuyu teneffüs eder ve koku üzerine siner. Kötülerle bulunmakta körükçü dükkanında oturmak gibidir. Orada bulunan kimse elini hiç kömüre bulaştırmasa bile, oradaki pis havadan bir parça üzerine siner'. (Buhari, Zebiha, 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, edep, 16....)
Hadis-i Kutsi
'Büyüğümüzü (hürmetle ve edeple) yüceltmeyen, küçüğümüzede merhamet göstermeyen, alimimizin hakkını bilmeyen bizden değildir'.
(Ahmed, Müsned V, 323; Ebu davud, Edep, 58; Hakim, Müstedrek, I, 122)
Hadis-i Kutsi
'Kim benim velilerimden birisine düşmanlık yaparsa ben ona karşı harp açarım, ondan dostumun intikamını alırım'.(Buhari, Rikak, 38; Taberani,El-Kebir 7880....)
Hadis-i Kutsi
'Allah'ın (c.c.) öyle melekleri vardır ki, yollarda dolaşıp zikir ehlini ararlar, Allah'ı anan bir cemaat bulunursa birbirlerini; [istediğiniz ve arzu ettiğiniz şeye hazırlanın] diye çağırırlar. Kanatlarıyla cemaati dünya semasına kadar çevirirler(selamlarlar) . Ebu Hureyre'den(r.a) Rivayet.
Hadis-i Kutsi
'Bir kavim (cemaat, topluluk) sırf Allah için, oturup Allah'ı(cc) zikrederlerse, gökten biri kendilerine şöyle seslenir; [Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevaba çevrildi]' (İmam Ahmed, Ebu Yala ve Tabarani; Enes(ra.) rivayet etmişlerdir.
Hadis-i Kutsi
HADİSLER BU KADAR DEĞİL SADECE BUNLAR YETER İNKARCILARA.
abdülkadir geylani
10.04.2006 - 00:47Hazreti Pîr Seyyid Sultan Abdülkadir Geylani Kaddesallahü Sırrahül Azîz ve Hakîm, velayet burcunun batmayan güneşi, bütün velilerin piri, intisab edenlerin mutluluğa erdiği hidayet sancağı, ebedi saadetleri kendinde toplayan, maddi ve manevi tertemiz bir yolun mensubu ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) soyundan gelen torunudur. Tüm tarikatlar, hikmet ve ilim yolları, kaynağı Hz. Muhammed (s.a.v.) ummanı olan O yüce pınardan beslenmişlerdir.
Yüce vasıflarını dile getirmede kelimelerin güçsüz kaldığı o yüce veli kamil insan, Gavsül Azam, Velayetin Sultanı, Sultanü’l Evliya, Sertacü’l Evliya, Kutbu’r Rabbani, Gavsü’s Samedani gibi yüce sıfatlarla anılır.
Hazreti Abdülkadir Geylani, 1077 (hicri 470) yılında, Peygamberimizin vefatından 445 yıl sonra, Hazar denizinin güneyinde Geylan kasabasında doğmuş, 1165 (hicri 562) yılında 91 yıllık muhteşem bir ömürden sonra, yani 833 yıl önce bu aleme veda etmiştir. Soy itibariyle hem Seyyid, hem de Şerif idi. Yani soyu, babası Seyyid Musa tarafından İmam-ı Hasan Efendimiz’e, annesi Fatma Hatun tarafından da İmam-ı Hüseyin Efendimiz’e dayanıyordu. Onun için şu ibare meşhur olmuştur: “Veliler Sultanı Abdülkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü ve kemal-i aşk ile Rabb’ine vasıl oldu.”
Doğacağı Ramazan ayının ilk gecesi babası Seyyid Musa Cengi bir rüya görmüştü: Peygamberler peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) , ashab ve bütün evliyayı kiram bir yere toplanmışlardı. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: “Ya Musa, Oğlum! Gücü herşeye yeten ve herşeyin sahibi olan Cenab-ı Allah, bu gece sana insanların üstünde müstesna bir erkek evlat hediye etti. Bu evlat benim evladımdır. Ne mutlu sana..”
Abdülkadir hiçbir çocuğa benzemiyordu. Ramazan günleri annesinden süt emmiyor, yöre halkı ramazanın giriş çıkışını onun bu durumuna göre tayin ediyordu. 18 yaşında çobanlık yaparken bir ineğin, hikmeti ilahiye ile “Sen bunun için yaratılmadın,” demesi üzerine annesinden izin alıp ilim tahsili için Bağdat’a geldi. Yolda kervanın yolunu kesen eşkiyalara annesine doğruluktan ayrılmayacağına dair verdiği söz için parasını saklamadan vermesinden dolayı eşkiyalar utanıp tövbekar oldular.
Hammad-ı Debbas Hazretleri Bağdat’ta ilk mürşidi olmuş, uzun yıllar ilim tahsili ve vazu nasihatla meşgul olduktan sonra, Bağdat’tan uzaklaşıp 25 yıl çöllerde uzlete çekilmiş ve kimseyle görüşmemiştir. Bu süre içerisinde kendini ayakta tutacak kadar çöldeki bitkilerle beslenmiş, Peygamber Efendimiz’in ruhaniyyetinde terbiye görmüş ve Hızır (A.S.) ile arkadaşlık yapmıştır. 25 yıl sonra Bağdat’a dönmüş ve tüm insanlık alemine bir hakikat güneşi olarak doğmuştur.
Bağdat’a gelince tüm halk onun nasihatlarını dinlemek için toplanmış, konuşmaya başlayamaması üzerine, Fahr-i Kainat Efendimiz’in ruhaniyyeti teşerrüf etmiş, ağzına yedi defa üflemiş ve O’na “Konuş, ya oğlum Abdülkadir; insanlara vaaz ve nasihatta bulun,” diye buyurmuşlardır. Bundan sonra Hz. Pir Efendimiz, durmaksızın kaynayıp coşan bir rahmet, hikmet ve ilim pınarı gibi tüm insanlara, susamış gönüllere hayat vermiştir ve hala da hayat vermeye devam etmektedir.
Evet, Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri, ölümünden sonra bile tasarrufu ve himayesi devam eden velayet burcunun şahıdır. Birgün İbrahim bin Ethem’den bahsederlerken tesadüf ettiği talabelerine “Yazık, ona çok üzülüyorsunuz değil mi? Eğer zamanımızda olsaydı onu sarayında, tahtından ayırmadan irşad ederdik,” diye buyurmuşlardır. Bugün dahi aynı o gün ve o dakika gibi, O’nun himmet ve tasarruf eli, eskilerin katlandığı sıkıntı, zahmet ve belalara maruz bırakmadan Hakk’ı arayan Hak yolcularının üzerindedir. Biraz gayretle tefekkür edip ANLAYANABİLENLERE
hz.ebubekir
10.04.2006 - 00:44Sıddık-ı Emin. Sen bitanesin sana can kurban
hz.ebubekir
10.04.2006 - 00:42ARŞ’I SÜSLEYEN MÜCEVHER
Yazar: Kıssadan Hisse
O, Rasûlullah (s.a.v) ’ın 'sıddîk' lakabıyla taltif ettiği yüce bir ahlaka sahipti. İnsanlarla olan beşerî münasebeti, verdiği söze karşı olan sadakati ve ahde vefası en olağanüstü zamanlarda bile Allah’a ve Rasûlü (s.a.v.) ’ne olan teslimiyetiyle lemlerin Rabbi’nin Habibi’ne dost kıldığı eşsiz bir insandı…
İnsanlara karşı olan şefkat ve merhameti, sahabe-i kiram efendilerimiz arasında da çok iyi bilindiği için bir gün ihtiyaç sahibi biri kapısını çaldı.
- Ya Ebâbekir! Çok zor durumdayım. Son ümit olarak sana geldim. Birinden aldığım ve bugün vermem gereken on iki bin akçe borcum var fakat elimde avucumda bir şeyim yok. Senden yardım istiyorum ne olur bana yardım et, dedi mahcubiyet içinde.
Fakat Hz. Ebubekir (r.a) bütün malını-mülkünü Allah için infak etmiş, kendisine kalan bir tek hırka ile Rabbi’ne yönelmişti.
- Üzerimde bulunan hırkadan başka bir şeyim yok, sana nasıl yardım edebilirim deyince, adam:
-Ya Ebâbekir! Ne olur beni buradan eli boş döndürme, başka kimseden alamadım, ne olur, dedi. Kendisinden yardım isteyen sahabinin yalvarmalarına dayanamayan Hz. Ebûbekir’in aklına Kainatın Efendisi’nin kendisine gelen kimseyi eli boş döndürmediği geldi. Yüce Peygamber (s.a.v.) ’in örnek ahlakıyla ahlaklanan Hz. Ebubekir (r.a) de o sahabiyi çaresiz bırakamazdı. Biraz süre isteyerek tanıdığı zengin bir Yahudi’ye gitti. Yahudi’den on iki bin akçe borç isteyerek, yarın öğleden sonra ödeyeceğini, eğer borcunu ödeyemezse ona köle olacağını söyledi ve, 'Bu durumda beni köle yapar, ister hizmetinde çalıştırırsın, istersen satarsın.' dedi. Her halükârda karlı çıkacağını gören Yahudi istediği parayı verdi. Hz Ebubekir (r.a) parayı alıp da borçlu olan sahabeye verince sevincinden ne yapacağını bilemez bir halde teşekkür ederek yanından ayrıldı.
Ertesi gün Hz. Ebubekir (r.a) borcunu nasıl ödeyeceğini uzun uzun düşündü. Bir çare arıyor ama bir türlü bulamıyordu. O’nu Yahudi’ye köle olmaktan çok Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ’nden ayrılmak üzüyordu, sanki dünyası daralıyordu. Verdiği sözde durmalıydı. Çıkar yol bulamayınca Yahudi’ye köle olmaya karar verdi. Veda etmek üzere kızı Hz. Aişe (r.aha) ’nin yanına geldi ve olanları ona anlattı. Hz. işe (r.anha) ’yi, babasının Yahudi’ye köle olması düşüncesi fazlasıyla rahatsız etti. Ne yapabilirim diye düşünmesine karşın, elinden bir şey gelmiyordu. Hz. Ebubekir (r.a) , 'Hakkını helal et kızım! ' diyerek yanından çıkınca Hz. Aişe (r.anha) ’nin çaresizlik içerisinde mübarek yanağından süzülen gözyaşı yere düşer düşmez o damla, lemlerin Rabbi’nin bir ikramı olarak mücevhere dönüştü.
Hz. Aişe (r.anha) sevinçten yerinden fırlayarak babasına koştu ve, 'Babacığım Rabbimiz yardımımıza yetişti, seni o Yahudi’ye rezil etmeyecek, bunu gözyaşımdan yarattı, onu sat ve borcunu öde.' dedi. Hz. Ebubekir (r.a.) de çok sevinmişti. Mücevheri alarak pazara gitti.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz Cebrail (a.s.) ’e:
- 'Ya Cibril! Kulum Ebubekir dünya işinde zorda kaldı. Habibimin zevcesi Aişe’nin gözyaşını mücevhere çevirdim, pazara satmaya gitti. Şimdi bu mücevheri cennet hazinelerinden alacağın iki bin altınla Ebubekir’den satın al. Çünkü o mücevheri arşıma koyup, onun nuruyla mü’min gönülleri aydınlatacağım.' buyurdu.
Cibril-i Emin insan suretine girerek elinde mücevherle pazarda dolaşan Ebubekir’in önüne çıktı.
- Ya Ebubekir! Elindeki mücevheri satıyor musun?
- Evet satıyorum.
- Kaça satarsın?
- On iki bin akçeye satıyorum.
Bunun üzerine Cibril-i Emin:
- 'Ya Ebubekir, elindeki çok değerli bir mücevherdir, bunun karşılığı iki bin altındır.' diyerek ona uzattı. Verilen paraya şaşıran Hz. Ebubekir (r.a) bunun Allah’ımızın bir lütfu olduğunu düşünüp hamd ettikten sonra mücevheri insan suretindeki Cebrail (a.s.) ’e sattı.
Alacağının vakti gelen Yahudi, Hz. Ebubekir (r.a) ’i pazarda görünce yanına gelerek verdiği parayı istedi. Hz. Ebubekir (r.a) altınları Yahudi’ye uzatarak;
- 'Sana borcum olan parayı al.' dedi. Elindeki altınları gören Yahudi;
- 'Burada bana olan borcundan çok daha fazla altın var.' deyince Hz. Ebubekir (r.a) :
- 'Bunlar Allah’ımızın bize olan bir ikramıdır, sana veriyorum.' dedi. Yahudi şaşkınlık içinde elindeki paraya bakarken hayretler içerisinde altınların bir tarafında kelime-i tevhidin diğer taraflarında ise ihlas suresinin yazılı olduğunu gördü. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmayan Yahudi heyecandan titremeye başlamıştı. Bunlar insan işi değildi! O anda elindeki altınlarda Yüce yaratıcının bir tecellisinin olduğunu hissetti ve Hz. Ebubekir (r.a) ’e dönerek;
- 'Ya Ebubekir! Hissediyorum ki bu ilahî bir şeydir.' dedi. Bu düşüncenin gönlüne verdiği hidayet nûruyla: 'Anladım ki İslam hak dindir ve Hz. Muhammed hak peygamberdir.' diyerek orada kelime-i şehadet getirdi ve Müslüman oldu. Elindeki altınları ihtiyaç sahibi insanlara dağıtarak Allah’ı, Rasûlü (s.a.v.) ’nü ve ashabını çok seven güzide bir Müslüman oldu.
(bakınız: dost, insan, zaman, baba, bugün, şimdi, para, dünya, ahlak, gözyaşı)
hz.muhammed
10.04.2006 - 00:3640 yaşındasın,
Hira Nur dağındasın,
Cibril iniyor göklerden,
Hadi gel bekletme yar..!
Sinesi çatlayacak
Resul bekleyenlerin,
Hadi gel bekletme yar...
ANAM, BABAM HERŞEYİM SANA FEDA OLSUN SULTANLAR SULTANI....
ABDÜLBAKİ BİLVANİSİ
10.02.2006 - 23:25Sevgili kardeşler Sultanlar Sultanı Hz.Muhammed Mustafa SAV mübarek soyundan olan Gavs- Sani Seyyid Sultan Abdülbaki Hz.lerini tanımak anlamak ne güzeldir. O nice günahkarın imanla şereflenmesine vesile olmuştur Allahu Tealanın izniyle. İnsallah bizlerde bu mübarek insanların hürmetine affediliriz.
abdülkadir geylani
10.02.2006 - 23:22Sultanül Evliya, Sultanül Resulün torunu. Pirlerin Efendisi. Nasipsizlerin anlayamayacağı mücevher. Hakkın sevgilisi Alemlerin Efendisi Resulullahın (SAV) incisi... o kelimelere sığmaz...
ABDÜLBAKİ BİLVANİSİ
15.01.2006 - 17:51Ahir Zaman Sultanı, kurtulmuşların kutbu.....
hz.muhammed
08.01.2006 - 17:44İnsanlığın övünç kaynağı, tüm mahlukatın Efendisi....
jitem
30.12.2005 - 13:26Allah başımızdan eksik etmesin...
hz.muhammed
29.12.2005 - 17:56Aklım, fikrim var deme! Hepsini öldür...
Sana çöl gibi gelen, O 'göl' diyorsa göldür! ... (NFK)
hz.muhammed
29.12.2005 - 17:54Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
abdülkadir geylani
24.12.2005 - 18:54VELİLERİN SULTANI SEYYİD SULTAN ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ (kaddesallahu sırrahul aziz ve hakim):
Abdülkadir Geylani Hazretleri bir gün Bağdat’ta sohbet ediyordu. Meclisinde pek çok alim ve veli vardı. Bir ara;
- “İşte şu ayağım her velinin boynu üzerindedir” buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu sözü tasdik ettiler.
Abdülkadir Geylani Hazretleri bu sözü söylediğinde, yeryüzündeki bütün veliler boyunlarını ona doğru uzattı. O anda boynunu uzatanlardan biri de Ahmed er-Rufai Hazretleriydi. Ona niçin böyle yaptığını sorduklarında şöyle dedi:
- “Şu anda Abdülkadir Bağdad’da, ‘Ayağım her velinin boynundadır’ diyor.” Ahmed er-Rufai Hazretleri; “O bu sözü manevi emirle söyledi” dedi.
Hayat bin Kays Hazretleri buyurur ki;
- “Abdülkadir Geylani bu sözü söyleyince bütün velilerin kalblerindeki nurlar arttı. İlimlerinde bereket, hallerinde yükseklik görüldü. Çünkü onlar istisnasız, başlarını onun ayağına doğru uzatmışlardı.”
Ebu Medyen Mağribi de;
- “Evet, ben Mağrib’de ona boynunu uzatanlardan biriyim” buyurdu.
joseph stalin
24.12.2005 - 14:03kABUL EDİNKİ SALAK VE SAPIKTI BU ADAMLAR. Leninde aynı stalinide troçkiside aynı halt.
Darwinci aptallardı. Çatışmacı saldırgan.
SÜSLÜ LAFLARI BIRAKIP GERÇEKLERİ GÖRÜN VE KABUL EDİN.
ABDÜLBAKİ BİLVANİSİ
22.12.2005 - 18:09'Kim benim velilerimden birisine düşmanlık yaparsa ben ona karşı harp açarım, ondan dostumun intikamını alırım'.(Buhari, Rikak, 38; Taberani,El-Kebir 7880....)
Hadis-i Kutsi
hz.muhammed
22.12.2005 - 18:03Ya ALLAH(C.C) ya MUHAMMED (SAV)
Başına başlar feda ya Resulullah...
Naçiz ve sana aşık ümmetine şefaat et.
allah (c.c)
22.12.2005 - 18:02Ya ALLAH(C.C) ya MUHAMMED (SAV)
abdülkadir geylani
22.12.2005 - 18:00Ya ALLAH(C.C) ya MUHAMMED (SAV)
Başına başlar feda ya Resulullah...
Naçiz ve sana aşık ümmetine şefaat et.
seyyid sultan muhammed raşid hazretleri
14.12.2005 - 20:50ÜMMETİMİN ALİMLERİNE HÜRMET EDİNİZ, ONLAR YERYÜZÜNÜN YILDIZLARIDIR' Hadis-i Şerif
hz.muhammed
14.12.2005 - 20:45Alemlerin Efendisi...! Kainatın Gülü..!
GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ.
Gerçi Hz.Muhammed (sav) güneştende aydınlık...!
muhammed ahmedül haznevi
11.12.2005 - 18:19Allah alimlerinden, evliyalarından razı olsun ve bizleri onların feyz pınarlarından nasiplendirsin. Amin
muhammed ahmedül haznevi
11.12.2005 - 18:18GAVS-I AZAM ABDÜLKADİRİ GEYLANİ'DEN TASAVVUF VE TARİKAT İNKARCILARINA HADİSLERLE CEVAPLAR;
'Bir topluluk otururda Allahu Tealayı zikrederse, muhakkak onların etrafını melekler sarar, onları ilahi rahmet kaplar, üzerilerine sekinet iner; Allahu Teala onları, huzurundaki melekleri yanında anar' (Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 39; Ebu Davud, Vitir,14.....)
Hadis-i Kutsi
'Ümmetimin içinde benim kendileri ile birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan Allah'a hamd olsun' (Taberi, Camiul beyan, İbnu Kesir, Tefsirül Kuranı Azim V, 153.....)
Hadis-i Kutsi
'Salih insanlarla beraber bulunan kimse güzel koku satanla beraber olan kimseye benzer. Güzel koku satan kimse kokusundan ikram eder. O hiç koku almasa bile onun yanında durduğu sürece ondanki (mürşiddeki) güzel kokuyu teneffüs eder ve koku üzerine siner. Kötülerle bulunmakta körükçü dükkanında oturmak gibidir. Orada bulunan kimse elini hiç kömüre bulaştırmasa bile, oradaki pis havadan bir parça üzerine siner'. (Buhari, Zebiha, 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, edep, 16....)
Hadis-i Kutsi
'Büyüğümüzü (hürmetle ve edeple) yüceltmeyen, küçüğümüzede merhamet göstermeyen, alimimizin hakkını bilmeyen bizden değildir'.
(Ahmed, Müsned V, 323; Ebu davud, Edep, 58; Hakim, Müstedrek, I, 122)
Hadis-i Kutsi
'Kim benim velilerimden birisine düşmanlık yaparsa ben ona karşı harp açarım, ondan dostumun intikamını alırım'.(Buhari, Rikak, 38; Taberani,El-Kebir 7880....)
Hadis-i Kutsi
'Allah'ın (c.c.) öyle melekleri vardır ki, yollarda dolaşıp zikir ehlini ararlar, Allah'ı anan bir cemaat bulunursa birbirlerini; [istediğiniz ve arzu ettiğiniz şeye hazırlanın] diye çağırırlar. Kanatlarıyla cemaati dünya semasına kadar çevirirler(selamlarlar) . Ebu Hureyre'den(r.a) Rivayet.
Hadis-i Kutsi
'Bir kavim (cemaat, topluluk) sırf Allah için, oturup Allah'ı(cc) zikrederlerse, gökten biri kendilerine şöyle seslenir; [Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevaba çevrildi]' (İmam Ahmed, Ebu Yala ve Tabarani; Enes(ra.) rivayet etmişlerdir.
Hadis-i Kutsi
HADİSLER BU KADAR DEĞİL SADECE BUNLAR YETER İNKARCILARA.
Nakşibendi Tarikatı
11.12.2005 - 18:13GAVS-I AZAM ABDÜLKADİRİ GEYLANİ'DEN TASAVVUF VE TARİKAT İNKARCILARINA HADİSLERLE CEVAPLAR;
'Bir topluluk otururda Allahu Tealayı zikrederse, muhakkak onların etrafını melekler sarar, onları ilahi rahmet kaplar, üzerilerine sekinet iner; Allahu Teala onları, huzurundaki melekleri yanında anar' (Buhari, Tevhid, 15; Müslim, Zikir, 39; Ebu Davud, Vitir,14.....)
Hadis-i Kutsi
'Ümmetimin içinde benim kendileri ile birlikte olmamı emrettiği kimseleri yaratan Allah'a hamd olsun' (Taberi, Camiul beyan, İbnu Kesir, Tefsirül Kuranı Azim V, 153.....)
Hadis-i Kutsi
'Salih insanlarla beraber bulunan kimse güzel koku satanla beraber olan kimseye benzer. Güzel koku satan kimse kokusundan ikram eder. O hiç koku almasa bile onun yanında durduğu sürece ondanki (mürşiddeki) güzel kokuyu teneffüs eder ve koku üzerine siner. Kötülerle bulunmakta körükçü dükkanında oturmak gibidir. Orada bulunan kimse elini hiç kömüre bulaştırmasa bile, oradaki pis havadan bir parça üzerine siner'. (Buhari, Zebiha, 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, edep, 16....)
Hadis-i Kutsi
'Büyüğümüzü (hürmetle ve edeple) yüceltmeyen, küçüğümüzede merhamet göstermeyen, alimimizin hakkını bilmeyen bizden değildir'.
(Ahmed, Müsned V, 323; Ebu davud, Edep, 58; Hakim, Müstedrek, I, 122)
Hadis-i Kutsi
'Kim benim velilerimden birisine düşmanlık yaparsa ben ona karşı harp açarım, ondan dostumun intikamını alırım'.(Buhari, Rikak, 38; Taberani,El-Kebir 7880....)
Hadis-i Kutsi
'Allah'ın (c.c.) öyle melekleri vardır ki, yollarda dolaşıp zikir ehlini ararlar, Allah'ı anan bir cemaat bulunursa birbirlerini; [istediğiniz ve arzu ettiğiniz şeye hazırlanın] diye çağırırlar. Kanatlarıyla cemaati dünya semasına kadar çevirirler(selamlarlar) . Ebu Hureyre'den(r.a) Rivayet.
Hadis-i Kutsi
'Bir kavim (cemaat, topluluk) sırf Allah için, oturup Allah'ı(cc) zikrederlerse, gökten biri kendilerine şöyle seslenir; [Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevaba çevrildi]' (İmam Ahmed, Ebu Yala ve Tabarani; Enes(ra.) rivayet etmişlerdir.
Hadis-i Kutsi
HADİSLER BU KADAR DEĞİL SADECE BUNLAR YETER İNKARCILARA.
süleyman hilmi tunahan
09.12.2005 - 20:10Allahü Teala alimlerinden razı olsun, bizide o mübareklerin feyz pınarlarından nasiplendirsin. AMİN
imam hatip liseleri
09.12.2005 - 20:04Şimdi birde sözde imam hatipliler çıktı...
Toplam 52 mesaj bulundu