Beste Negâr Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • nasılsın

    03.04.2010 - 00:25

    'Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hür..'

  • sabahattin ali

    02.04.2010 - 23:55

    'Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı,
    bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı...'

    Sabahattin Ali

    Ölümünün 62. yılında hâlâ mezarı da failleri de kayıp olan yazar…

    O’nun meskeni dağlardır, dağlar…

    Rahmet O’na…

  • bizim mahalle

    21.03.2010 - 14:48

    Mahalle karılarının rüyaları

    “Bir elimde cımbız bir elimde ayna, umurumda mı” dünya demiş, Nebahat… Bu sözleri üçüncü sınıf şiir kitaplarından apardığını dahi unutmuş meğerse... Bunalımı(!) cımbız, kurduğu cümleler aynası... Haydaaa hak getire demiş bilge; zirâ, bilge bilmektedir ki, “bunalım sancıya döllenir ve doğurtur insanı”... bu kadar sayıklama ise bunalımdan değil, yapı bozucu psikanalizcilerin tabiriyle çocukluk yaşta başlayıp ergenlik döneminde tetiklenen ve en nihayet ilerleyen yaşına rağmen ergenlik psikolojisinden kurtulamayan bireyin yaşadığı travmaların, teşhir çağında rüya adı altında sergilenmesidir…

    Nebahati bu kadar derin bir analizin içine sokmak ne derece doğru demiş talebe ve eklemiş: “Zirâ, o mahallesinde evde kalmış kızlarla kapı önünde sohbet etmekten gayri bir şey yapmamış.”

    O senin dediğin eski bir hikâye diye cevap vermiş bilge gülerek... O kadar eski ki, bizim zaman dediğimiz şeyi hükümsüzleştirecek kadar... Çünkü bugün dünün aynası değil artık; bugün dünden kopalı hayli zaman oldu… Hattâ, bir tuşun ucunda ânın bir öncekinden farklılaşacağı zamana girdik… Onun için nebahat’in nevrotik kişiliği mahalle kapısının önündeki söylediği üç-beş kelimeyle analiz edilemez… Kaldı ki, Nebahat metamorfoza uğramış bir kişiliktir…

    Efendim, bu saçma sapan cümleleri ardı ardına niye ekledi bu Bestenegâr diyerek şaşkın şaşkın bakmayın öyle... Kozmostan ziyade kaosu önceleyen, ergenlik psikolojisinden kurtulamamış bazı beşerin, şehvetle kelimeleri tatmin aracı yaptığını görünce bizim yazımızın bağlam bakımından atıfı da kaos olmalıydı…

    Rüyalar, hayaller ve sayıklamalar... Erkek görünümlü nebahat’lerin ruh hâli bu durum… Bu yüzden karen horney’in analiz etmeye çalıştığı modern insanın nevrotik kişiliğinin hak getire olduğu görüyor ve içimde “eyvahlar” birikiyor… Nietzsche’nin “üstün insan” metaforuna giderken uğradığı nihilist durakların, Cezmi Ersözvari taklitçileri de görünce içimdeki eyvah acıya dönüşüyor... Sonra kendimi tutamayıp kahkaha atıyorum; zirâ, bunun taklit olduğunu kendi kendime söylüyorum… Sanatçıların ve hayvanların taklitlerini yapan şaklabanlara da böyle gülerdim ben... Saçmalığı barındıran yaptığı şey olmayan ve fakat kendini o zanneden bu dalkavuğun hâli yaptığından ziyade daha komik geliyordu bana… Hasılı, metamorfoza uğramış erkek olan nebahatın hali de böyle bir şey… Sayıklamalar sayıklamalar, sayıklamalar…

    Hamiş: ergenlik dönemine hapsolmuş nebahat’lerin buradaki sayıklamaları ancak ve ancak kahkahayla okunmalı… bizim tavsiyemiz bu yöndedir efendim; zirâ, okuyup ciddiye alınırsa nebahat’ler yaygınlaşır mahallemizde ve yüzlerce yıllık çabayla oluşturulmuş ahengimiz kaos soytarılarının eliyle bozulur…

  • bizim mahalle

    17.03.2010 - 00:57

    Mahalle Delikanlılarının Metamorfozu

    Efendim, siyah beyaz dönemin bıçkın delikanlıları bir nevi mahallenin ahlâkından ve namusundan sorumlu hareketleriyle önemli bir geleneğin parçalarıydı… bıçkındılar fakat aynı zamanda naiftiler… mahallenin namusu dediysek, 'kendisi her türlü haltı yer fakat kızkardeşine dokunanı olmadık şeyleri yapar' cinsinden değil, bilâkis kendi ahlâkından ve namusundan da emin olunan kişiydi onlar… bu yönleriyle yeni yetişen nesillerin idolleriydiler… sözlerinden emin olunan kişilerdi... sırrın idrakinde ölümüne sözünün eriydiler…
    Sır, ölüme kadar onlarda gizli kalırdı…

    mahalle delikanlıları bu yönleriyle bu toprakların kültürünün özel taşıyıcılarıydı bir nevi… şimdi delikanlıyım diye omuzunu sarkıtarak dolaşan berduşmeşrepler, hepimizin en azından hikâyesini duyduğumuz bu delikanlıların yakınından bile geçemeyecekleri kesin…

    şimdi salına salına dolanan berduşmeşrebin, ilk gördüğü zorlukta bırakın başkasının sırrını tutmayı, kendi sırrını dahi iki kuruşa pazara çıkardığına hepimiz şahit olmaktayız… bu yönüyle bugünün mahalle delikanlıları (!) , geçmişin delikanlılarından ziyade, bir evin kapısının önünde toplanıp onun bunun dedikodusunu yapan mahalle karılarına daha çok benzedikleri söylenirse abartılmış olmaz… bu mahalle delikanlılarının, mahalle karılarına dönüştüğü anlamına gelir…

    Hamiş: maalesef mahalle karıları mahalle delikanlılarına karşı galip gelmiş ve onların yetiştirdiği çocuklar bir omuzu aşağıda bir omuzu yukarıda nara atarak mahallenin kızlarına sarkıntılık etmekle meşgul… mahallenin kızı namusundan emin dimdik dururken bugünün delikanlısı bir masa etrafında en aşağılığından sözlerle kıza iftira etmekle mahir...

    Hamişin Hamişi: mahallede çakallar iktidar olmuş, yiğit havasında kıvırtanlar çoğalmış…

  • soysuzlar çetesi

    14.03.2010 - 01:37

    Soysuzlar Çetesi, 'Quentin Tarantino'nun tarihe kaba bir ÖPÜCÜĞÜ' diye nitelendirebileceğimiz filmidir... film hakkında sağlam bir eleştiri yazısı ve benim filme dair izlenimlerim: buyurunuz: http://cengizchefikir.blogspot.com/2009/10/soysuzlar-cetesinden-soylu.html

  • tarihten sayfalar

    06.03.2010 - 22:10

    Kamuoyu ve Söz Hakkı

    kamuoyu modern demokrasilerde sihirli bir kelime olarak bilinir… demokrasilerde her şey kamuoyu önünde olur… tartışmalar da bu noktada da kamuoyunun gelişimi açısından önemli bir işlevi vardır… kapalı toplumlarda ise kamuoyu önünde tartışma olmaz. bilakis monist bir yaklaşımla kamuoyu koyun sürüsü gibi algılanır…

    her ne kadar kullanıcıların kimlikleri muğlak kalsa da internet de kamuoyu araçlarından biri sayılabilir… forum sayfalarında demokrasinin bu sihirli kavramı için önemli işlevler görür… tabi burada çok ince bir çizgi vardır; başta da belirttiğimiz gibi internet üzerinde yazışma yapanların kimlikleri muğlak bir iklimde gezinmektedir... bu noktadan hareketle de kamuoyunun kimliği sorgulanabilir…

    dün buraya yazdığımız bir eleştiri yazısı tam da bu noktaya tekabül etmekte… muhatabımız da kamuoyu önüne yazdığımız ezberciliğin ifşa edildiği yoruma karşı bizim muğlak iklimde gezinenlerden olduğumuzu vehmederek, daha özel alanda bizi yargılamanın yolunu aradığını ortaya koyan yorumlar yazdı… zirâ, ezberciliğin yapacağı tek şey küfür de dahil hakaret yollarını bulmaktır…

    efendim, bu açıklayıcı girişten sonra bize okunan meydanların acziyetini gördükçe 'sirkatini söyleyen' bir ezberci idrakin histerisi, hatta ve hatta klavyenin tuşlarının dokunabilmeyi aydınlık zanneden yaşlılık idrakin sefilliğini acıyarak gördüm…

    oradan buradan apardığı cümleleri buraya boca eden ve üzerine gelindiği zaman da yazdıklarından ziyade başka cümlelere sığınan bu sefil idrakin cevabı olur mu diye düşündüm… zirâ, düşkünlüğün muhalefeti düşkünlüktür… lâkin, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve doğru zeminde iradesinin tecellisi adına düşkünün ifşa edilmesinin erdemin bize dayattığı bir gerçekliktir…

    Hamiş: sirkat-i şi'r edene kat-ı zeban lazımdır./ Böyledir şir'i belagatte fetava-yı sühan…

    Hamişin Hamişi: Sünbülzade Vehbi'nin 'sirkat-i şi'r edene kat-ı zeban lazımdır' mısrasından mülhem, haraminin ifşası düşünce namusu adına bir vazifedir… ta ki, histerik cümleler kuramasınlar….

  • tarihten sayfalar

    06.03.2010 - 00:08

    ‘’Ezberin Ciddiyeti’’ üzerine!

    Fikret Başkaya'nın Paradigmanın İflası'nın okuduğum gün kafamda yer alan bir çok tarihi değerin yerle bir olduğunu hatırlıyorum… o günden itibaren de Başkaya'nın adının geçtiği bütün yazıları okumaya çalışırım, içinde bulunduğu organizasyonları takip etmeye gayret ederim… bu organizasyonlardan biri de özgür üniversite platformudur... işte bu yazıyı da Erdem Ülkün 1'in sayfasında alıntı başlıklı notunda yer alan 'özgür üniversite' ibaresini görünce incelemeye başladığım sayfanın ezberci bir dimağın 'kavramları nasıl iğdiş ettiğini' görünce karar verdim…

    Fikret Başkaya'nın hayatına ilişkin notlara bakıldığı zaman düşünce-eylem bütünlüğünde bir portreyle karşı karşıya kalırsınız… genel anlamda Marksist metodoloji çerçevesinde hayatı değerlendiren ustanın, özellikle resmi ideoloji konusunda yaptığı eleştirilerin de bu bağlamda paradigmayı sarsan eleştiriler olduğu görülecektir…

    Fikret Başkaya ve çevresinin oluşturduğu Özgür Üniversite platformu da bu noktada aynı ölçüde paradigma sorgulaması yaptıran yayınlar yapmakta... tabi bu uyanık dimağlar için geçerli bir durum….

    Erdem Ülkün'ün yazılarına da bu çerçevede bakmaya çalıştım… kimi zaman yaptığı alıntılar üzerinde düşündüm… kimi zaman da kahkahayla güldüm… bir kaç sayfa içinde uyanık bir dimağdan ziyade ezberci ve malumatçı bir kafayla karşı karşıya kaldığımı anladım... Özgür Üniversite adına da 'eyvah' diyesim geldi…

    tabi bu noktadan itibaren de ülkemizde en sık rastlanan bir kafa için fazla kafa yormaya gerek yok dedim… lâkin, kitaplarını okumaktan büyük haz aldığım Özgür Üniversite çevresinin birilerinin tatmin aracına dönüşmesine de gönül razı gelemezdi…. ve hatta ezberci kafaların dayanılmaz hafifliğini ifşa etmenin de düşünce namusu adına yapılması gerekir… Erdem ülkün, ezberci bir kafa yapısıyla paradigmayı sarsacak nitelikteki kaynak eserlerden haramilik yapan zavallıların durumundadır…

    Hamiş: efendim, bu konuda bir diğer husus da en çok eleştirdiği resmi ideolojinin müntesipleri gibi 'mutlak bilgiye ulaştım, artık bu geri kalmış halkı aydınlatmalıyım' hıncıyla hareket ettiğini söyleyelim... böyle bir tutumun 'ezberin kendisini hangi zavallılıkla ifşa ettiğinin' güzel bir örneği olduğunu da belirtmeliyim…

  • o değil de...

    06.03.2010 - 00:05

    Erdem Ülkün'e savaş ilan ediyorum... kapatacağım onun ezberci tarihten sayfalarını ve safsatalarını :)

    hayde bre, hodri meydan...

  • ............................

    05.03.2010 - 14:54

    takvimlere bahar geldi...

    yüreğime de gelsin; ve hiç gitmesin, iklim değiştirmesin...

  • iç ses

    05.03.2010 - 14:50

    Allah'ım, sen benim aklımı koru.)))

  • sevgi

    05.03.2010 - 14:45

    Mübalağalı sevgi tanımları yapanlar sevgilerini sorgulamalıdırlar… zirâ, sevgiler abartılı ifâde ediliyor ve abartılı yaşanıyorsa gerçekliğini yitirir…

  • yurdum insanı

    05.03.2010 - 14:33

    Susturulmuş..

    Çaresiz…

    Yorgun…

    Yalnız…

    Vâh…

  • iç ses

    02.03.2010 - 12:33

    uzaklarda, çok uzaklarda bir yürek kaçarak benim için atıyor...

    uzaklarda, çok uzaklarda, kaçarak beni seviyor...

    biliyorum...

  • açık mektup

    02.03.2010 - 12:23

    ***

    efendim, hazır terime uğramışken adrese teslim bir not yazayım: buraya yazdığım ve bana ait olan yaklaşık 14 tane olan tüm açık mektupları buradan sildim ve aldım yanıma; mektuplarımı sahiplenen(ler) e duyurulur, teessüflerimle… onları ç/alsanız da benimdir benim kalacak)))

  • açık mektup

    02.03.2010 - 12:16

    ***

    ‘’ bahtiyar ol gözüm yok, mevlâm verir sabrını
    bu hesap böyle bitsin helal ettim hakkımı’’...

    Efendim, sezen aksu’dan dinlemesi tavsiyesi ilen…

    Yaralarımı da berelerimi de alır, giderim… fîyâkalı’ma ithaf ilen, atıf ilen… ömrümü yedin ulen)))

  • mide bulantısı

    21.02.2010 - 01:41

    Efendim mevsimler değişmekte, havalar değişmekte ve son günlerde en çok görülen şikâyet ‘’bulantı ve kusma’’ idir… mesleğimiz gereği büyük sorumluluk duygusu ve titizlikle tanıyı koymak ve dahi uzmanlığımız ile de tüm istatistikleri olgulaştırmak niyetindeyim, izninizle…

    Efendin evvelâ şunu belirtelim; bulantı ve seyrindeki kusma bir hastalık değil idir, muhtelif hastalıkların habercisi olabilecek bir semptomdur… bazı dış etkenler de bulantı hissine sebep olmakta idir… stresin yol açtığı bulantı ve kusma da oldukça sık görülen bir durum idir… örneğin ben, tv’de tüm kabalığı ile beni strese sevk eden, böğür böğür böğüren başbakanı gördüğümde bulantı hissim depreşir… bir dakika, bir dakika bitmedi; mutsuzluk ve umutsuzluk hissi ile birleşen bulantı hissimin hemen seyrinde eşlik eden mide içeriğimin dışarı çıkmasıyla kusma da meydana gelebiliyor… -yazıklar olsun, evet öyle-

    iktidara ilk geldiği zaman anayasayı değiştirme fırsatı varken, bunu yapmayan ve bugün bazı kurumlarla girdiği ağız dalaşından sonra mazlumluk edebiyatına sığınan sefih ruhların politik söylemleri bulantı oluşturuyor; artık bu tavırlar kusturuyor…. geçen seçimin benzeri bir seçime doğru gidiyoruz ve bu edebiyat maalesef sefihliği meşrulaştırmaktan başka işe yaramayacak; biz, biteviye tekrar eden aynı şeyi bir daha yaşamak zorunda kalacağız… -yazıklar olsun-

    bir de bunun sözde anamuhalefeti var tabii… bildiğimiz retorik, bildiğimiz tutarsızlık, bildiğimiz saçmalıkları yeniden duyacağız... birbirini tetikleyen bir bulantı yaşadığımız işte; milletçe kusacağız… - yazıklar olsun-

    efendim bakınız, bulantı türlerinin geneli parazit, bakteriyel, politik ve stres kökenlidir… ve yukarıda verdiğim örneklerdeki şikâyetim ise politik kökenli bir bulantı vakasıdır… işte, en vahim olan türü de politik kökenli bulantı vakalarıdır; zirâ, tedavisi mümkün değil idir ve hattâ tedaviye en çok direnen bulantı türüdür… ilacı ve dahi dermanı yoktur… -yazıklar olsun-

    meteorolojik hava değişikliklerinin, iktisadi hava değişikliklerinin bozamadığı sağlığımızı politik değişikler ne hâle sokuyor… allah’ım sen bu toplumu beyin felcinden ve dahi kanserden koru…. -geçmişler olsun-

    Çok uzman Dr Bestenegâr

  • aşk-ı memnu

    21.02.2010 - 01:40

    bir bilmecem var çocuklar: aşk-ı memnu dizisi ile ezel dizisi birleştirilse kim kiminle olur, bunların birbirlerine olan akrabalık dereceleri ne olur ve de vaktiyle cesur ve güzel isimli dizide olduğu gibi bu dizide de kim kimin çocuğu, hangi çocuk birbiri ile kardeş ve aynı zamanda amca, dayı, baba, oğul olur bilmek istiyorum)))

  • şizofreni

    20.02.2010 - 01:19

    Malum, şizofreni kelimesi yunanca skhidzein (ayırmak) ile phrenos (düşünce) kelimelerinin terkibinden oluşan bir kelimedir ve modern psikolojide kişiliğin parçalanması anlamında kullanılır….

    bazı sayıklamalar nedense bu kelimenin analizini yapmaya mecbur kıldı beni… efendim, maalesef modern dünyanın oluşturduğu yabancılaşma atmosferinde şizofren sayıklamalarla diyalektik düşünce karıştırılır olmuştur…

    şimdi, şizofren kelimesinin analiz ederken diyalektik kelimesi de nereden çıktı diyeceksiniz… hemen cevaplayayım…. diyalektik kelimesi de bir nevi şizofren kelimesinin kökünün çağrışımlarına sahiptir; fakat, biri hastalığın ifadesi iken diğeri sağlıklı düşüncenin ifadesidir… biz, burada kendilerinin bilmem hangi filozofun (bu filozofa dinler tarihi kitaplarında peygamber de denilir) yazdığı kitabı kendine isim olarak seçen kişilerin, isimden mülhem düşündüklerini/düşünebildiklerini zanneden arkadaşlarımızın, düşünce olarak serdettikleri şeyin bir şizofrenin sayıklamasından ibaret olduğunu görüyor ve üzülüyorum… -evet, öyle-))

    Hamiş: sayıklamaları diyalektik zanneden şizofrenler, zevahiri kurtarmak adına acemice argoya sığınırlar; fakat, sayıklamanın gürültüsünden basitlik yaptıklarının da farkında değildirler….

    Hamişin Hamişi: Yetersizlik, donanımsızlık sonucu kendini ifadede zorlanan kişinin duygusal çöküntüye uğraması hasebiyle başvurduğu küfür-argo, o kişinin çaresizliğini ve acizliğini kanıtlayan bir davranış bozukluğudur; ona göre ‘’has’’ bir güç sembolüdür; hayde bre, gerçekten ve maalesef ‘’has’’tır….

  • kendime not

    18.02.2010 - 13:24

    Beste, varlığın ve pek yerinde şaşmaz yanılmaz tespitlerin cümle âlemin sağlığını ve aklını pazara düşürüyor, ederleri (beş) para etmiyor; vicdana gel beste…

  • kendime not

    17.02.2010 - 00:06

    ‘‘ Acıyı çıkar yüzümden, gül, gülmene al beni’’...

  • ömer faruk tekbilek

    16.02.2010 - 23:47

    o, müziğe; müzik, o'na tutkun...

    sadece dinleyin...

    aşkı bir de o anlatsın size ' l love you' ile...

    ve bir tavsiyemiz daha: Ömer Faruk Tekbilek – manhem

    ‘’Menem, misafirem menem, vücud- u şehrimde misafirem, menem’’...

  • faşizm

    16.02.2010 - 23:28

    efendim, terimler arasında gezinirken faş ve faşizm kelimelerini irdeleyen bir yoruma rastladım... gerçekten ilk bakışta ciddiye alınabilecek bir yorumla karşı karşıya kaldığımı düşündüm... fakat, cümleler ilerledikçe yazı içinde bir çok çelişkiyi görmemek için ciddi bir zihinsel eksiklik olması gerektiğini fark ettim... zaman zaman çıkışlarıyla dikkatleri üzerine toplayan aveste'nin yorumuydu bu… dediğim gibi dikkate değer bir yorumun muhatabı olduğumuzu düşündüm kaariler olarak…


    aveste, yazısının başında bazı malûmatfüruşçuları ifşa ederek ciddi bir giriş yapmış…. devamında da belki derin latince bilgisinden, belki de okuduğu siyasi tarih kitaplarından mülhem, kelimenin köküne inerek müthiş bir performans göstermiş…. Lâkin, yazının sonuna doğru tam bir malûmatfüruşçuluk örneği göstermiş 'faşo kelimesinin sevimliliği' vurgusuyla…

    zirâ, burada kemal sunal-şener şen filminden fırlamış 'faşo ağa' repliğini, sanki siyasi literatürde geçerakçe bir ifadeymiş gibi kullanarak bir genelleme hatasına düşmüş ve üstteki ciddi analizinin de malûmattan öteye geçmeyen kırıntılardan ibaret olduğunu ortaya koymuş gibi duruyor…. çünkü eğer türkiye'nin yakın tarihine baktığımız zaman bu kelimenin bu kadar da masum kullanılmadığı ortadadır… hele hele mahallenin delikanlıları tabirini görünce yazının iyiden iyiye yoldan çıktığını anlamış olmalı ki, sevimli bir mimik hareketiyle yazıyı bir anda bitirme gereği hissetmiş gibi duruyor….

    yorumun bu noktasında iradeyi kaybetmiş bir 'bilinç' gözlemleniyor… işte bizim itirazımız faşonun genellenmesi ve kemal sunal yüklemesiyle sempatik hale getirilmesinde başlıyor… ve yine malûmatfüruştun 'faş' edilmesi de bu noktada düğümleniyor…. zirâ, şunu biliyoruz ki; türkiye'nin toplumsal tarihinde faşo kelimesinin hangi maksatla kullanıldığı gayet iyi bilinmektedir ve hiç de sevimli bir hali yoktur; ister soldan bakalım, ister sağdan bu kelimenin sevimli bir tarafı yoktur… ve hayat, kemal sunal repliğinden de ibaret değildir… biz yine biliyoruz ki, türkiye'de totaliter sistemin çoğu zaman özellikle marksist literatüre göre faşizmle eşdeğer görülmesidir…. Tamam, faşo'nun faş etmek kelimesiyle alakası yoktur… fakat, faşonun bağlamı da sevimlilik değil bilakis faşistliktir...

    hamiş: ‘’faşo’’ argolaşmış bir kelimedir ve biz biliriz ki kitleleri yönlendiren çoğu zaman argolardır…

  • yalaka

    16.02.2010 - 11:53

    Siyaset meydanı….

    Mehmet Barlas: ‘’başbakanım sizin de böyle grev resimleriniz var, pek şık, ne hoş hahaha’’…

    Recep Tayyip Erdoğan: ‘’hahaha, evet yaptık öyle şeyler’’…

  • yalaka

    15.02.2010 - 17:32

    Ekrem Dumanlı: ‘’ başbakanım siz ne kadar iyi, ne kadar başarılısınız; sizi, çekemiyorlar sayın başbakanım, onun için eleştiriyorlar’’…

Toplam 667 mesaj bulundu