Soru - Mehdi ne demektir, Bir ?ahys my yoksa cemaat my?
Cevap - Mehdi, kelime manasyyla hidayete erdirilmi? kimse anlamyna geliyor ama ystylahi anlamda ahirzamanda gelecek ve cihan çapynda bir hakimiyet kuracak,insanlar arasynda adaleti temin edecek, iktisadi anlamda büyük bir zenginlik getirecek ve iktisadi anlamda gelir da?ylymyna müdahalede bulunup gelir da?ylymynda bütün insanlary ku?atabilecek ?ekilde icraatlar yapacak ?ahys demektir. Bu anlamda di?er dinlerde de mehdi inancy var, di?er dinlerde de aslynda ayny noktalara vurgu yapyyor.
Yslam’daki mehdinin yani Müslümanlaryn müjdelendi?i mehdinin en önemli vasfy dünya çapynda adaleti temin etmesi ve dünya çapynda iktisadi zenginli?i getirmesi. Yktisadi zenginli?i getirmesinden biz ?unu anlyyoruz: Demek ki insanlar arasynda e?it ?ekilde gelir da?ylymy veya orta tabakanyn daha hakim oldu?u bir gelir da?ylymyna vesile olacak, bunu temin edecek. Di?er dinlerde müjdelene mehdi aslynda efendimizin müjdeledi?i mehdidir, Yslam dininde müjdelenen mehdidir
Efendimizin neslindedir. Adynyn Muhammed oldu?u söylenir. Bu mecaz da olabilir. ?ayet bu mecazsa, Muhammedi bir ruha, Muhammedi bir ahlaka sahip olaca?y anlamyndadyr. Demek ki sünnete sahip olacak, sünneti ihya edecek, sünneti hayatymyzda diriltecek, sünneti bütün bir hayatymyzda hakim kylacak, davrany?larymyzda hakim kylacak.
?unu da uzak görmemek lazym: Bir zatyn gelmesi ve cihan çapynda bir adaleti temin etmesi. Neticede bu tek bir zat de?ildir. Yani mehdi, belki cihan çapynda adaleti temin edecek güçlü bir milletin, güçlü bir toplumun ba?ynda onlary temsil eden bir zattyr. Ylmiyle, ça?yn ?artlaryna vakyf olmasyyla, belki ça?a ?ekil verebilecek, ilham verebilecek siyasi bir dehaya sahip olmasyyla temsil eden bir zattyr.Yeti?dirdi?i toplulukla da asra hitap edebilecek bir dehaya, bir organizeye, bir sisteme sahip olmasyyla bunu pekala temin etmesi mümkündür. Bugün bir Amerika bile bakyyorsunuz yer yüzünde herhangi bir zülüm var ise müdahele edebiliyor, orada adaleti temin etmeye çaly?ty?yny ifade edebiliyor. Yani mehdi ?u de?ildir: Tek ba?yna dev bir ?ahsiyet, dev bir cüsseye sahip, dev bir güç ve kuvvete sahip ve tek ba?yna adaleti temine edebilecek, yani bir yenilmez kahraman bir Heraklit de?il. Mehdi de bizim gibi bir insan, Allah’yn hidayetine ermi?, Allah’yn kendine yol gösterdi?i, hidayet buyurdu?u gücünü, kuvvetini imandan alan, sünnetten alan Yslamyn tanynmasy ve ya?anmasy adyna gayret eden, alim, ayny zamanda biraz önce ifade etti?im gibi, her alanda, ister ilmi, ister siyasi, ister hukuki alanda ça?yny çok iyi idrak etmi? ve Yslam’y ça?yn idrakine sunabilen bir yüce ?ahsiyet, üstün ?ahsiyet. Mehdiyi böyle anlamak lazym, yoksa onu çok garip bir varlyk, çok ucube bir varlyk, gücüyle, kuvvetiyle, kudretiyle, bütün cihany sömürgeye çevirebilecek, masaya yumru?unu vurunca cihanyn tir tir titreyece?i insan üstü,insan ötesi bir varlyk olarak dü?ünmemek gerekir.
S-Mehdi fikrinin ?ia(?iiler) yoluyla tasavvufa girdi?i ve oradan kelama geçti?ini savunan görü?ler var. Bu konuda ne dersiniz?
C-Mehdi fikri Yahudilikten ?iaya, ?ia gruplardan da ehli sünnet inancy arasyna girmi?tir dü?üncesi var. Bazy dinler tarihçilerinin ortaya atty?y bir görü?tür ve bazy kimseler tarafyndan maalesef benimsenmi?tir. Ama bu asla do?ru de?ldir. Çünkü sahih hadislere bakynca Ebu Davud’da, Tirmizi’de Ybn-i Mace’nin Süneninde -ki Kütüb-ü Sitte arasyndaki kitaplardyr.- Özellikle Ebu Davud ve Tirmizi’de sahih hadislerde ki, bu mevzuda toplam 8 tane sahih hadis var. A?a?y yukary bu hadisler alimlerin pek ço?u tarafyndan sahih kabul edilmi?tir. Hatta bunun ötesinde di?er hadis kitaplarynda rivayet edilmi? belki 300’e yakyn hadis vardyr. Evet bunlaryn bazylary zayyftyr. Üçyüze yakyn hadis arasynda uydurma hadisler de vardyr. Ymam Suyuti hazretleri bunlary bir risalesinde toplamy?tyr. O risalede gerçi sahih zayyf ayrymyna gitmiyor, ama mehdi ile ilgili rivayet edilen bu hadisler bilhassa Kütüb-ü Sittede rivayet edilen hadislerin, Yani Tirmizi’de Ebu Davud’da ve Ybn-i Mace’de rivayet edilen hadislerin syhhat de?erlendirmeleri yapylmy?tyr.
Biz bu “Mehdi Mesih Deccal” adly çaly?mamyzda da hem senet açysyndan, hem metin açysyndan tek tek bu hadislerin de?erlendirmelerini yaptyk. ?unu gördük alimlerin ço?unlu?u bu hadislerin sahih oldu?unu ifade eder. Ymamy Kettani mehdi hadislerinin mütevatir oldu?unu ifade ediyor. Mütevatir hadis kategorisinde de?erlendiriliyor. Mütevatiri zannediyorum hepimiz biliyoruz. Yani, yalan söylemeleri mümkün olmayan bir cemaat tarafyndan, topluluk tarafyndan bize rivayet edilen hadislerdir. Mehdi hadisleri muhaddisler tarafyndan sahih olmasynyn ötesinde, ahad haber olmasynyn ötesinde, mütevatir kabul edilmi?tir. O zaman madem Allah Resulu sahih hadislerde bize mehdiyi müjdeliyor ve hatta kendinden önceki peygamberlerin de mehdiyi müjdeledi?ini ifade ediyor.
O zaman, burada bütün sahih hadisleri ve mütevatir seviyesindeki hadisleri yok kabul etmek,bu tamamen Yahudilikten ?iaya geçmi?, oradan da ehl-i sünnete geçmi? bir inany?tyr demek ilmi de?ildir. Bu tamamen önyargydan ibarettir. Mehdi hadislerine ve mehdi inancyna ön yargy ile yakla?ymyn tabii sonucudur. Asla ilmi kabul edilemez, çünkü ilmi olarak,bu hadisleri hem metin hem senet açyysndan tenkit etti?iniz zaman bunlaryn Efendimize(sav) nispetinde herhangi bir ?üphe yoktur. Hadis literatürü açysyndan, hadis usulu açysyndan bu mevzuda herhangi bir sykynty yok.
S-Mehdi hadisleri mütevatir kabul edilirse bu meseleyi inkar etmek insany küfre götürür mü?
C-Mehdiyi kabul etmemek insany inkara götürür mü? Hayyr götürmez. Çünkü her ne kadar bunlar mütevatir olarak kabul edilse de lafzen mütevatir de?il, manevi mütevatirdir.Yani ayny tema ayny ana fikir pek çok sahabi tarafyndan farkly farkly rivayet edilmi?tir. Lafyzda belki ittifak söz konusu de?ildir ama ayny tema, ayny ana fikir pek çok kimse tarafyndan bize intikal ettirilmi?tir. Mehdi bir inanç esasy olmasy için ya ayetle sabit olur ki mehdi ile ilgili Kur’anda herhangi bir ayet yoktur. Ama ayetlerden i?ari olarak çykarylan anlamlar vardyr. Bazy müfessirler bazy ayetlerin mehdiye i?aret olabilece?ini ifade etmi?lerdir ama bu i?ari anlamlar itikadi bir esas olmaz.
Ykincisi lafzen mütevatir olmady?y için, manevi mütevatir oldu?u için ahad hadis ile sabit bir hükmü inkar etmek insany küfre götürmez. Dolayysyyla mehdiyi inkar etmek, mehdi hadislerini kabul etmemek insany inkara götürmez, ama mümine de hiç bir ?ey kazandyrmaz. Ya varsa, pek çok ?ey kaybettirebilir. Mehdi hadislerine inanan ve ahirzamanda kendisine tabii olan kutsiler toplulu?uyla cihan çapynda bütün insanlary ku?atabilecek bir saadetin kapysyny açabilecek bir insana, bir zata inanma insana hiç bir ?ey kaybettirmez, bilakis insany motive eder. Ynsanyn imanyna, inancyna, inandy?y hak ve hakikatlere ya?amynda dört elle sahip çykmasyna vesile olur. Sadece inanmak ve ya?amakla kalmaz böyle bir insan, ya?ady?y hak ve hakikatleri ba?kalaryna anlatma, ba?kalaryyla payla?ma, buna da kapy açar. Bu da bizim inancymyza ters de?ildir. Niçin? Çünkü iman etmek, ya?amak ve ya?a?ymyzy ba?kalaryyla payla?mak bu anlamda bir payla?an insan olmak ve payla?masyny bilmek dinimizin bize bir emridir. Mehdi inancynyn bu anlamda insanlara hiçbir menfi tesiri yoktur.
Fethullah Gülen Hoca'nın defalarca söylediği bir şey var:
Kabre gittiğinizde size Rabbin kim, Peygamberin kim, Dinin nedir? diye soracaklar. Fethullah Hoca kim diye sormayacaklar. Hocaefendi, diğer hocalarımız, cemaatler, tarikatlar hepsi birer vesiledir. Önemli olan Allah ve Resulullah'dır. O yüzden kimse endişe etmesin. Farz muhal yarın bir gün Hocaefendi hristiyan(!) olursa kimse peşinden gidip hristiyan olmaz. Zaten bu dedikodular tamamen safsatadan ibarettir. Bu insanın senelerdir kahve sohbetlerinden cami kürsülerine, sohbetlerden konferanslara, yazılarından şiirlerine kadar neler yazdığını, anlattığını biraz incelersek bu iddiaların ne kadar boş ve gerçekten uzak olduğunu anlarız. Tek derdi Allah ve Resullullahın adını olabildiğince çok insana ulaştırmak olan bir insana bu tip yakıştırmalar çok insafsızca oluyor...
JİTEM’cinin itirafları üzerine 31 kişi hakkında suç duyurusu yapıldı
Diyarbakır Barosu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, OHAL valileri Hayri Kozakçıoğlu, Ünal Erkan ve üst düzey askerî yetkililerin de aralarında bulunduğu 31 kişi hakkında ‘Suç örgütü kurmak, canavarca hislerle birden fazla adam öldürmek, işkence yapmak’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.
Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilatı’nda (JİTEM) çalıştığını söyleyen Abdülkadir Aygan’ın itiraflarının yayınlanmasının ardından 10 yıldır kayıp Murat Aslan’ın Silopi’de kemiklerinin bulunması, Diyarbakır Barosu ile İHD Diyarbakır Şubesi’ni harekete geçirdi. Aygan’ın itiraflarında adı geçen ve aralarında dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu, üst düzey jandarma komutanlarının da bulunduğu birçoğu JİTEM mensubu olduğu ileri sürülen 31 zanlı hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Diyarbakır Adliye Sarayı bahçesinde açıklama yapan Baro Başkanı Av. M. Sezgin Tanrıkulu, itirafçı Aygan’ın verdiği bilgilerle Murat Aslan’ın tüyler ürperten bir cinayetin kurbanı olduğunu öğrendiklerini hatırlatarak, “Beyanlarda daha birçok cinayetten söz edilmesine karşın, bugüne kadar adli makamlar tarafından başlatılan yeni bir soruşturma bulunmamaktadır. Bu duyarsızlığa karşı durmak, adaletin gerçekleşmesine yardımcı olmak için buradayız.” dedi. Tanrıkulu şöyle devam etti: “İçinde bazı kamu görevlilerinin de olduğu paramiliter grupların, gündüz şehir merkezlerinde kaçırdıkları insanları, hiçbir engelle karşılaşmadan yüzlerce kilometre ötelere götürdükleri, bu kişilere işkence yaptıkları ve sonrasında vahşi yöntemlerle öldürdükleri tüm çıplaklığı ile Aslan vakasında adli tıp raporu ile ortaya çıkmıştır. Bizler Aslan’ın öldürülmesinden sorumlu olan kişilerin cezalandırılmaları için kamu davasının açılmasını istiyoruz. ” Açıklamanın ardından Tanrıkulu ile İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Ali Akıncı, 29 maktul adına, 31 kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Hakkında suç duyurusu yapılan bazı isimler ise şöyle: Dönemin OHAL valileri Hayri Kozakçıoğlu ve Ünal Erkan, Asayiş Jandarma Kolordu Komutanı Korgeneral Hikmet Köksal, Diyarbakır İl Alay Komutanı İsmet Yediyıldız, Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, Abdülkadir Aygan, Cem Ersever, Abdülhakim Güven, Savaş Gevrekçi, Cemil Işık, Ali Ozansoy, Mustafa Deniz, Zeki Batuhan, Cindi Acet (Acut) . Mehmet Gökçe
Sağlam bilgi ve sağlam düşüncenin başı Kur'ân, doğru ifadenin, mantikî beyanın esası da yine Kur'ân'dır. O'nun ilk muhatab-ı zîşânı, bütün peygamberlerin efendisi, o Furkan-ı Zîşan da bütün semavî, gayri semavî kitapların sultanıdır.. öncekiler, O'nun gelip geçeceği yollara işaretler koymak ya da bayraklar dikmek için gelmişlerdir; sonrakiler de -biraz da kendi ruhlarının desenine göre- O'na şerh, haşiye ve dipnot düşmek için... eskiler, misalî fotoğraflarında, yeniler de, O'nun vücudî resimlerinde, meydana getirdiği büyük tesir ve inkılâplarda O'nu görmüş, O'nu tanımış ve O'na 'Söz Sultanı' diyerek saygıyla dillerini yutmuş ve karşısında el pençe divan durmuşlardır. Kur'ân, değişik dalga boyundaki ışık ve renklerini yeryüzüne salarken, kadirşinas ruhlar da gözlerini ondan hiç ayırmamış ve bütün gönülleri ile O'na yönelmişlerdir.. evet O, bir çağlayan gibi göklerden gönüllere boşalırken, hüşyar sineler de, bağırlarını O'na açıp, damlasını bile zayi etmemeye çalışmışlardır.
Kur'an, bir hamlede en kuytu yerlere bile sesini duyurmuş ve şerare yapan bütün uğursuz hırıltıları bastırmış.. ön yargılı olmayan her düşüncede kevser çağıltıları duygusu uyarmış.. ve fethettiği sinelerde hicran ateşlerini söndürerek, bütün ruhlarda vuslat arzu ve ümidini coşturmuştur. Sopsoğuk tabiatlar onunla hararetlenmiş, ebed arzusuyla yanıp tutuşan gönüller de onunla serinlemişlerdir.
Kur‘ân, dünden-bugüne kendisine gönül verenleri aldatıp-şaşırtmadığı gibi, bundan sonra da aydınlık iklîmine teveccüh edenleri aldatmayacak hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Zirâ, inanıyoruz ki, zihinler müspet fenlerle aydınlandığı, gönüller Hakk mârifetiyle şahlandığı ve varlık, ilim ve hikmet adesesi altında tedkîk ve araştırmaya tâbî tutulduğu sürece, ilimler adına verilen her hüküm Kurân’ın ruhuna uygunluk içinde cereyan edecektir.
Evet O, her zaman insanları ilme, ilmî araştırmaya, düşünce ve düşüncede sisteme, kâinat kitabını okumaya ve varlığın esrarını kavramaya davet edip yol gösteren bir kitap olmuş ve hakikî çıraklarını hep düşünen ve araştıran insanlar arasından seçmiştir.
Sendin gökler ötesi sırları, verâlardan akıp gelen ışıkları, dünya-ukbâ arasındaki münasebetleri; insanların emellerini, isteklerini, ihtiyaçlarını ve bütün bu hususlardaki beklentilere vadedilen ebediyetleri söyleyen. Mesajların gelip kulaklarımıza çarparken Seni aramızda hissediyor, beynimizin duyma merkezlerinde sesini duyar gibi oluyor, basiretlerimizle o ışıktan hayatının nuranî karelerini temâşâ ediyor ve bütün bir varlığı kendine has muhtevasıyla Sende görüp Sende okuyorduk. Senin terbiyen, Senin üslûbun ve Senin sisteminle yetişmiş olan nesiller yıllar ve yıllar boyu, Senden duydukları, Senden dinledikleri, Senden aldıkları o mesajların en renkli, en cazip, en derin ve en çarpıcılarıyla hep ra’şelerle ürperip heyecandan heyecana girdi; Seninle alâkaları ölçüsünde imanları iz’ân ufkuna erişti, muhabbetleri çağlayanlara dönüştü ve en engin bir aşk u şevk tufanıyla gidip tâ ruhanîlere ulaştılar.
O’nun Mesajı Bütün Zamanları İçine Alıyordu
Sen bizim için hem geçmiş hem gelecek hem de hâldin; zaman üstü ve büyüleyen öyle bir duruşun vardı ki, nurunla her vakit içimizde gibiydin.. kendi ışık çağında durur, günümüzü kucaklar, ileriye işaretlerde bulunur ve bütün zamanlara kendini dinletirdin. Sînelerimiz otağındı; gönüllerimizde yaşar, bizi kendin gibi yaşatır, annelerimizin kucaklarından daha sıcak o mübarek atmosferinde bizlere yumuşak yumuşak ninniler söylüyormuşçasına hafakanlarımızı dağıtır ve rahatlatırdın hepimizi. Çok defa mânevî huzurunun câzibesine kendimizi salar ve ışığınla taçlandırdığın çağlarda dolaşır, bir zamanlar milletçe ortaya koymuş olduğumuz tarihî güzellikleri temâşâ eder; yitirdiğimiz ya da terk ettiğimiz değerleri yeniden bulmuş gibi olur, çocuklar gibi sevinir, derken Senden fışkırıp gelen o nazlı ve hülyalı günler, hafızalarımızda bir kez daha çiçekler gibi açar, açar ve milletçe Nur Çağı’nın memelerinden süt emiyor gibi olurduk; olurduk da o küflenmiş, kirlenmiş dünyalarımız yeniden pırıl pırıl bir hâl alır; kırılmış, yırtılmış, şirazeden çıkmış hülyalarımızın parçaları bir araya gelir ve Seninle nuranîleşen zamanlar, yaşadığımız günlerin, saatlerin, dakikaların içine akar ve bize gerçek hayatın rengini, desenini, şivesini fısıldardı.
O’nun Mesajı Her Zaman Taze İdi
Hemen her zaman böyle kısa bir kopukluktan sonra, kendi kendimize: “Eyvah, meğer ne kadar O’nsuz kalmışız.” der ve gönüllerimizde Seni bir kere daha taptaze bulmuş olurduk. Her sürçme, her inhiraf, her bulantıdan sonra âdeta Rahmeti Sonsuz Seni bir kez daha bize iade ederdi de duyardık bütün benliğimizle sesini-soluğunu, ışığını-kokunu ve mesajının büyüleyen şivesini; duyar ve sihirli bir balona binmiş gibi bir hamlede yer çekiminden kurtulur, ruhlarımızda sonsuza doğru bir hareket havası hissederdik. Böyle bir havanın sihriyle bize ait kirlenmiş atmosferden hemen sıyrılıverir ve âdeta semavîleşirdik. Öyle ki, ruhumuzu ne zaman yoklasak, Senin o ışıktan dünyandan sızıp gelen ve gönlümüzün derinliklerine akan bir ziya, bir ümit, bir inşirah hisseder ve kendimizi Senin o sımsıcak huzurunda sanırdık. Çünkü, içimizde her zaman Sen vardın ve varlığınla her şey çok güzeldi.
Hazreti Vacibü'l-Vücûd'un zâtına tahsis buyurduğu tevhide gelince; o, evvelâ enbiyâ, sonra da asfiyâya mahsus bir mazhariyettir.. ve bizim için böyle bir mârifet ve zevk ufkunu tam idrak edip duymak da imkânsız gibidir; zira o, Rabb'in, kendi rubûbiyetine şâyeste ve 'Allah'tan başka ilâh bulunmadığına şahit bizzat Allah'tır... (Âl-i İmrân, /18) , 'Allah o ilâhtır ki kendisinden başka ilâh yoktur. Hayy'dır, Kayyûm'dur...' (Bakara, 255) , 'Allah'tır gerçek İlâh! O'ndan başka yoktur ilâh...' (Haşr, 22) , 'Muhakkak ki Benim gerçek İlâh. Benden başka yoktur ilâh. O hâlde sen de yalnız Bana ibadet et.' (Tâhâ, 14) gibi âyetlerle ifade buyurduğu 'tevhid-i tâmm'ı erbâbının dupduru gönüllerine ifâzası ve onlara gönül dilleriyle bunu seslendirme imkânını bahşedip hususî bir tevhidle şereflendirmesi; şereflendirip o engin ihsanlarını, onların aczlerinin çehresinde daha bir derinleştirmesi, sonra da bu incelerden ince hususu, 'Seni hakkıyla bilemedik ey Ma'ruf! .', 'Sana hakkıyla ibadet edemedik ey Mâ'bud! .', 'Ey her dilde meşkûr olan Allahım, Sana hakkıyla şükredemedik! .', 'Ey Mezkûr, Seni hakkıyla zikredemedik! .' gibi sözlerle bir mârifet mülâhazası, bir ibadet şuuru, bir acz u fakr tavrı, bir şevk u şükür iştiyakıyla ifade ettirmesi büyük bir mazhariyettir. Ve onlardan olmayanın da bunu kavraması mümkün değildir. Nasıl mümkün olabilir ki bu, hususî bir mevhibedir ve hangi şart-ı âdiye bina edilirse edilsin, Hazreti Vehhâb'ın bir atıyyesidir; O'nun atıyyelerini de ancak matıyyeleri yüklenir ve temsil eder.
Böyle bir tevhidi kâmil mânâda ancak enbiyâ-yı izâm ve asfiyâ-yı fihâm efendilerimiz duyup hissedebilirler; hissedebildiklerinin de ancak mezun oldukları miktarını fâş edebilirler. Asfiyâ o vadide her zaman at koşturur, kapalı motif ve sembollerle -hadlerinin elverdiği ölçüde- onu soluklamaya çalışır; daha gerilerdeki evliyâ ise, gerektiğinde onu kelâm-ı nefsiyle mırıldanır; ama bunların hepsi de, gereksiz yere hâl ve zevk ifşâsından fevkalâde sakınır, hattâ fâş etmeyi ulûhiyet haysiyetine karşı irtikap edilmiş bir hata sayar ve ağyâra sır vermiş olmadan ötürü tir tir titrerler.
Her halde böyle bir konuda, enbiyâ-yı izâmın mesajlarını yeterli bularak, mevzuu onların idrak ufkuna göre seslendirip itirafıyla hakikatin ilmini ve ehassü'l-havâssın tevhid telâkkisini Allah'a havale etmek en selâmetli yol olsa gerek.
Ulûhiyette bir celâl-i kâhir ve bu celâlin zirvesinde de bir cemal-i bâhir nümâyandır. Zira ulûhiyet dairesi, bütün evsaf-ı kemaliye ve esmâ-i sübhaniyenin biricik merciidir. Bu itibarla da onda hem bir azamet ve celâl-i daim, hem de bir lütuf ve cemal-i lâyezâlînin mevcudiyetinden söz edilebilir ki, bütün tecelliler, bütün cilveler hep o hususî menbadan nebean etmektedir: Evet teayyün mertebesindeki bir nebean, inkişaf çerçevesindeki bir feyezan, tafsil dairesindeki bir tecelli gibi her şey ulûhiyet arşından kaynayıp gelmektedir.
“Bulunmaz Rabbimin zıddı ve niddi, misli âlemde,
Ve suretten münezzehtir, mukaddestir teâlallah.
Şeriki yok, berîdir doğmadan doğurmadan ancak,
Ehaddir, küfvü yok, ihlâs içinde zikreder Allah.
Ne cism u ne arazdır, ne mütehayyiz ne cevherdir
Yemez, içmez, zaman geçmez berîdir cümleden Allah.
Tebeddülden, tagayyürden, dahi elvân u eşkâlden,
Muhakkak ol müberrâdır budur selbî sıfâtullah.
Ne göklerde ne yerlerde, ne sağ u sol ne ön ardda,
Cihetlerden münezzehtir ki hiç olmaz mekânullah.”
Hicranla yandı gönlüm hâlimi sormaz mısın?
Dil ucuyla olsun melâlimi sormaz mısın?
Bilmem ki yoksa, dost vefâsından şüphen mi var..!
Lütfedip bir kere hayâlimi sormaz mısın?
Dostlara ülfet yağdı, bize iltifat yok mu?
Kebap oldu sînem âhıma itimat yok mu?
Yüz sürüp izine bekledim bilmem kaç eyyâm.!
Yoksa bende Senin sevgine istidat yok mu..?
Ey Nebi - 2
Gözlerim yolunu sînemdeki tepelerde,
Gönlümde belirdin de daldım kaldığım yerde;
Hayalin ağarırken rûhumda perde perde,
Gözlerim yolunu sînemdeki tepelerde...
Sen, o ışıktan ikliminle en tatlı rüyâ,
Sen, mor, pembe renklerle rûhumu saran hülyâ..
Kararır, Seni duyup Seni anmazsam dünyâ,
Dostlarınla elele gezdiğin tepelerde...
Gönlümün sultanı her zaman dilimde virdim,
Ağlarsam, Sanadır âh u efgânım Efendim.
Ayrılmaz bendenim, sâyende kulluğa erdim,
Azaptan emânım, derde dermanım Efendim.
Nere baksam, kimi görsem gönlüm hep Sendedir,
Kulun boynundaki tasmasıyla bir bendedir;
Onu alıp satmak yalnız Senin elindedir,
Işığım, ziyam, rehberim, bürhânım Efendim.
Ne dizimde tâkat ne irademde fer kaldı,
Şu biten hayatımdan bir sürü keder kaldı;
Sermâyem olmasa da Senden bir eser kaldı;
Bir de kapında nâlân u giryânım Efendim.
Sen sahip çıkmazsan bu sîne virâne olur,
Bu bağı tımar edecekse, bir tâne olur.
Keremkânım bir de bana lütfetsen ne olur.!
Gözde nûrum, tende cânım, cânânım Efendim.
mehdi
14.02.2005 - 18:55Soru - Mehdi ne demektir, Bir ?ahys my yoksa cemaat my?
Cevap - Mehdi, kelime manasyyla hidayete erdirilmi? kimse anlamyna geliyor ama ystylahi anlamda ahirzamanda gelecek ve cihan çapynda bir hakimiyet kuracak,insanlar arasynda adaleti temin edecek, iktisadi anlamda büyük bir zenginlik getirecek ve iktisadi anlamda gelir da?ylymyna müdahalede bulunup gelir da?ylymynda bütün insanlary ku?atabilecek ?ekilde icraatlar yapacak ?ahys demektir. Bu anlamda di?er dinlerde de mehdi inancy var, di?er dinlerde de aslynda ayny noktalara vurgu yapyyor.
Yslam’daki mehdinin yani Müslümanlaryn müjdelendi?i mehdinin en önemli vasfy dünya çapynda adaleti temin etmesi ve dünya çapynda iktisadi zenginli?i getirmesi. Yktisadi zenginli?i getirmesinden biz ?unu anlyyoruz: Demek ki insanlar arasynda e?it ?ekilde gelir da?ylymy veya orta tabakanyn daha hakim oldu?u bir gelir da?ylymyna vesile olacak, bunu temin edecek. Di?er dinlerde müjdelene mehdi aslynda efendimizin müjdeledi?i mehdidir, Yslam dininde müjdelenen mehdidir
Efendimizin neslindedir. Adynyn Muhammed oldu?u söylenir. Bu mecaz da olabilir. ?ayet bu mecazsa, Muhammedi bir ruha, Muhammedi bir ahlaka sahip olaca?y anlamyndadyr. Demek ki sünnete sahip olacak, sünneti ihya edecek, sünneti hayatymyzda diriltecek, sünneti bütün bir hayatymyzda hakim kylacak, davrany?larymyzda hakim kylacak.
?unu da uzak görmemek lazym: Bir zatyn gelmesi ve cihan çapynda bir adaleti temin etmesi. Neticede bu tek bir zat de?ildir. Yani mehdi, belki cihan çapynda adaleti temin edecek güçlü bir milletin, güçlü bir toplumun ba?ynda onlary temsil eden bir zattyr. Ylmiyle, ça?yn ?artlaryna vakyf olmasyyla, belki ça?a ?ekil verebilecek, ilham verebilecek siyasi bir dehaya sahip olmasyyla temsil eden bir zattyr.Yeti?dirdi?i toplulukla da asra hitap edebilecek bir dehaya, bir organizeye, bir sisteme sahip olmasyyla bunu pekala temin etmesi mümkündür. Bugün bir Amerika bile bakyyorsunuz yer yüzünde herhangi bir zülüm var ise müdahele edebiliyor, orada adaleti temin etmeye çaly?ty?yny ifade edebiliyor. Yani mehdi ?u de?ildir: Tek ba?yna dev bir ?ahsiyet, dev bir cüsseye sahip, dev bir güç ve kuvvete sahip ve tek ba?yna adaleti temine edebilecek, yani bir yenilmez kahraman bir Heraklit de?il. Mehdi de bizim gibi bir insan, Allah’yn hidayetine ermi?, Allah’yn kendine yol gösterdi?i, hidayet buyurdu?u gücünü, kuvvetini imandan alan, sünnetten alan Yslamyn tanynmasy ve ya?anmasy adyna gayret eden, alim, ayny zamanda biraz önce ifade etti?im gibi, her alanda, ister ilmi, ister siyasi, ister hukuki alanda ça?yny çok iyi idrak etmi? ve Yslam’y ça?yn idrakine sunabilen bir yüce ?ahsiyet, üstün ?ahsiyet. Mehdiyi böyle anlamak lazym, yoksa onu çok garip bir varlyk, çok ucube bir varlyk, gücüyle, kuvvetiyle, kudretiyle, bütün cihany sömürgeye çevirebilecek, masaya yumru?unu vurunca cihanyn tir tir titreyece?i insan üstü,insan ötesi bir varlyk olarak dü?ünmemek gerekir.
S-Mehdi fikrinin ?ia(?iiler) yoluyla tasavvufa girdi?i ve oradan kelama geçti?ini savunan görü?ler var. Bu konuda ne dersiniz?
C-Mehdi fikri Yahudilikten ?iaya, ?ia gruplardan da ehli sünnet inancy arasyna girmi?tir dü?üncesi var. Bazy dinler tarihçilerinin ortaya atty?y bir görü?tür ve bazy kimseler tarafyndan maalesef benimsenmi?tir. Ama bu asla do?ru de?ldir. Çünkü sahih hadislere bakynca Ebu Davud’da, Tirmizi’de Ybn-i Mace’nin Süneninde -ki Kütüb-ü Sitte arasyndaki kitaplardyr.- Özellikle Ebu Davud ve Tirmizi’de sahih hadislerde ki, bu mevzuda toplam 8 tane sahih hadis var. A?a?y yukary bu hadisler alimlerin pek ço?u tarafyndan sahih kabul edilmi?tir. Hatta bunun ötesinde di?er hadis kitaplarynda rivayet edilmi? belki 300’e yakyn hadis vardyr. Evet bunlaryn bazylary zayyftyr. Üçyüze yakyn hadis arasynda uydurma hadisler de vardyr. Ymam Suyuti hazretleri bunlary bir risalesinde toplamy?tyr. O risalede gerçi sahih zayyf ayrymyna gitmiyor, ama mehdi ile ilgili rivayet edilen bu hadisler bilhassa Kütüb-ü Sittede rivayet edilen hadislerin, Yani Tirmizi’de Ebu Davud’da ve Ybn-i Mace’de rivayet edilen hadislerin syhhat de?erlendirmeleri yapylmy?tyr.
Biz bu “Mehdi Mesih Deccal” adly çaly?mamyzda da hem senet açysyndan, hem metin açysyndan tek tek bu hadislerin de?erlendirmelerini yaptyk. ?unu gördük alimlerin ço?unlu?u bu hadislerin sahih oldu?unu ifade eder. Ymamy Kettani mehdi hadislerinin mütevatir oldu?unu ifade ediyor. Mütevatir hadis kategorisinde de?erlendiriliyor. Mütevatiri zannediyorum hepimiz biliyoruz. Yani, yalan söylemeleri mümkün olmayan bir cemaat tarafyndan, topluluk tarafyndan bize rivayet edilen hadislerdir. Mehdi hadisleri muhaddisler tarafyndan sahih olmasynyn ötesinde, ahad haber olmasynyn ötesinde, mütevatir kabul edilmi?tir. O zaman madem Allah Resulu sahih hadislerde bize mehdiyi müjdeliyor ve hatta kendinden önceki peygamberlerin de mehdiyi müjdeledi?ini ifade ediyor.
O zaman, burada bütün sahih hadisleri ve mütevatir seviyesindeki hadisleri yok kabul etmek,bu tamamen Yahudilikten ?iaya geçmi?, oradan da ehl-i sünnete geçmi? bir inany?tyr demek ilmi de?ildir. Bu tamamen önyargydan ibarettir. Mehdi hadislerine ve mehdi inancyna ön yargy ile yakla?ymyn tabii sonucudur. Asla ilmi kabul edilemez, çünkü ilmi olarak,bu hadisleri hem metin hem senet açyysndan tenkit etti?iniz zaman bunlaryn Efendimize(sav) nispetinde herhangi bir ?üphe yoktur. Hadis literatürü açysyndan, hadis usulu açysyndan bu mevzuda herhangi bir sykynty yok.
S-Mehdi hadisleri mütevatir kabul edilirse bu meseleyi inkar etmek insany küfre götürür mü?
C-Mehdiyi kabul etmemek insany inkara götürür mü? Hayyr götürmez. Çünkü her ne kadar bunlar mütevatir olarak kabul edilse de lafzen mütevatir de?il, manevi mütevatirdir.Yani ayny tema ayny ana fikir pek çok sahabi tarafyndan farkly farkly rivayet edilmi?tir. Lafyzda belki ittifak söz konusu de?ildir ama ayny tema, ayny ana fikir pek çok kimse tarafyndan bize intikal ettirilmi?tir. Mehdi bir inanç esasy olmasy için ya ayetle sabit olur ki mehdi ile ilgili Kur’anda herhangi bir ayet yoktur. Ama ayetlerden i?ari olarak çykarylan anlamlar vardyr. Bazy müfessirler bazy ayetlerin mehdiye i?aret olabilece?ini ifade etmi?lerdir ama bu i?ari anlamlar itikadi bir esas olmaz.
Ykincisi lafzen mütevatir olmady?y için, manevi mütevatir oldu?u için ahad hadis ile sabit bir hükmü inkar etmek insany küfre götürmez. Dolayysyyla mehdiyi inkar etmek, mehdi hadislerini kabul etmemek insany inkara götürmez, ama mümine de hiç bir ?ey kazandyrmaz. Ya varsa, pek çok ?ey kaybettirebilir. Mehdi hadislerine inanan ve ahirzamanda kendisine tabii olan kutsiler toplulu?uyla cihan çapynda bütün insanlary ku?atabilecek bir saadetin kapysyny açabilecek bir insana, bir zata inanma insana hiç bir ?ey kaybettirmez, bilakis insany motive eder. Ynsanyn imanyna, inancyna, inandy?y hak ve hakikatlere ya?amynda dört elle sahip çykmasyna vesile olur. Sadece inanmak ve ya?amakla kalmaz böyle bir insan, ya?ady?y hak ve hakikatleri ba?kalaryna anlatma, ba?kalaryyla payla?ma, buna da kapy açar. Bu da bizim inancymyza ters de?ildir. Niçin? Çünkü iman etmek, ya?amak ve ya?a?ymyzy ba?kalaryyla payla?mak bu anlamda bir payla?an insan olmak ve payla?masyny bilmek dinimizin bize bir emridir. Mehdi inancynyn bu anlamda insanlara hiçbir menfi tesiri yoktur.
dans
14.02.2005 - 17:58Wuic, Ka'fe, Şeşen, Zefa'ko, Tleperuş... :)
antiemperyalizm
14.02.2005 - 17:57sosyalizmin yeni adı galiba, sanırsam ;)
alçakgönüllü
14.02.2005 - 17:55Alçakgönüllü deyince aklıma bir isim geliyor...
Fethullah Gülen..
Gerçi kendini bilen bir çok kimse alçakgönüllüdür elbette, ama bana öyle geliyor ki alçakgönüllülük Hocaefendi'de tecessüm etmiş.
fethullah gülen
14.02.2005 - 09:33Fethullah Gülen Hoca'nın defalarca söylediği bir şey var:
Kabre gittiğinizde size Rabbin kim, Peygamberin kim, Dinin nedir? diye soracaklar. Fethullah Hoca kim diye sormayacaklar. Hocaefendi, diğer hocalarımız, cemaatler, tarikatlar hepsi birer vesiledir. Önemli olan Allah ve Resulullah'dır. O yüzden kimse endişe etmesin. Farz muhal yarın bir gün Hocaefendi hristiyan(!) olursa kimse peşinden gidip hristiyan olmaz. Zaten bu dedikodular tamamen safsatadan ibarettir. Bu insanın senelerdir kahve sohbetlerinden cami kürsülerine, sohbetlerden konferanslara, yazılarından şiirlerine kadar neler yazdığını, anlattığını biraz incelersek bu iddiaların ne kadar boş ve gerçekten uzak olduğunu anlarız. Tek derdi Allah ve Resullullahın adını olabildiğince çok insana ulaştırmak olan bir insana bu tip yakıştırmalar çok insafsızca oluyor...
kafkas kartalı
12.02.2005 - 10:03KAFKAS KARTALI = İmam Şamil (Şeyh Şamil)
jitem
10.02.2005 - 14:22JİTEM’cinin itirafları üzerine 31 kişi hakkında suç duyurusu yapıldı
Diyarbakır Barosu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, OHAL valileri Hayri Kozakçıoğlu, Ünal Erkan ve üst düzey askerî yetkililerin de aralarında bulunduğu 31 kişi hakkında ‘Suç örgütü kurmak, canavarca hislerle birden fazla adam öldürmek, işkence yapmak’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.
Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilatı’nda (JİTEM) çalıştığını söyleyen Abdülkadir Aygan’ın itiraflarının yayınlanmasının ardından 10 yıldır kayıp Murat Aslan’ın Silopi’de kemiklerinin bulunması, Diyarbakır Barosu ile İHD Diyarbakır Şubesi’ni harekete geçirdi. Aygan’ın itiraflarında adı geçen ve aralarında dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu, üst düzey jandarma komutanlarının da bulunduğu birçoğu JİTEM mensubu olduğu ileri sürülen 31 zanlı hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Diyarbakır Adliye Sarayı bahçesinde açıklama yapan Baro Başkanı Av. M. Sezgin Tanrıkulu, itirafçı Aygan’ın verdiği bilgilerle Murat Aslan’ın tüyler ürperten bir cinayetin kurbanı olduğunu öğrendiklerini hatırlatarak, “Beyanlarda daha birçok cinayetten söz edilmesine karşın, bugüne kadar adli makamlar tarafından başlatılan yeni bir soruşturma bulunmamaktadır. Bu duyarsızlığa karşı durmak, adaletin gerçekleşmesine yardımcı olmak için buradayız.” dedi. Tanrıkulu şöyle devam etti: “İçinde bazı kamu görevlilerinin de olduğu paramiliter grupların, gündüz şehir merkezlerinde kaçırdıkları insanları, hiçbir engelle karşılaşmadan yüzlerce kilometre ötelere götürdükleri, bu kişilere işkence yaptıkları ve sonrasında vahşi yöntemlerle öldürdükleri tüm çıplaklığı ile Aslan vakasında adli tıp raporu ile ortaya çıkmıştır. Bizler Aslan’ın öldürülmesinden sorumlu olan kişilerin cezalandırılmaları için kamu davasının açılmasını istiyoruz. ” Açıklamanın ardından Tanrıkulu ile İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Ali Akıncı, 29 maktul adına, 31 kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Hakkında suç duyurusu yapılan bazı isimler ise şöyle: Dönemin OHAL valileri Hayri Kozakçıoğlu ve Ünal Erkan, Asayiş Jandarma Kolordu Komutanı Korgeneral Hikmet Köksal, Diyarbakır İl Alay Komutanı İsmet Yediyıldız, Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, Abdülkadir Aygan, Cem Ersever, Abdülhakim Güven, Savaş Gevrekçi, Cemil Işık, Ali Ozansoy, Mustafa Deniz, Zeki Batuhan, Cindi Acet (Acut) . Mehmet Gökçe
allah (c.c)
10.02.2005 - 14:12Lebbeyk...
Yâ İlahî!
Ente Rabbî ve ene-l abdî
Ente Halîk ve ene-l mahlûk...
Ey Allah'ım!
Sen Rabbimsin ben de kulunum
Sen Yaratıcısın ben de yarattığınım...
(Veysel Karani Hazretlerinin Münacatından Alıntı)
Camel
10.02.2005 - 13:45DEVE
Üstad
09.02.2005 - 18:51Bediüzzaman Said Nursi.
Şiirde de Necip Fazıl Kısakürek
cevşen
09.02.2005 - 18:49Okurum ve taşırım....
çöl
09.02.2005 - 18:31Kevir. (bkz. Ali Şeriati)
ayça tekindor
02.02.2005 - 14:35Dökülüyoooooooo....
kuran-ı kerim
29.01.2005 - 10:47Sağlam bilgi ve sağlam düşüncenin başı Kur'ân, doğru ifadenin, mantikî beyanın esası da yine Kur'ân'dır. O'nun ilk muhatab-ı zîşânı, bütün peygamberlerin efendisi, o Furkan-ı Zîşan da bütün semavî, gayri semavî kitapların sultanıdır.. öncekiler, O'nun gelip geçeceği yollara işaretler koymak ya da bayraklar dikmek için gelmişlerdir; sonrakiler de -biraz da kendi ruhlarının desenine göre- O'na şerh, haşiye ve dipnot düşmek için... eskiler, misalî fotoğraflarında, yeniler de, O'nun vücudî resimlerinde, meydana getirdiği büyük tesir ve inkılâplarda O'nu görmüş, O'nu tanımış ve O'na 'Söz Sultanı' diyerek saygıyla dillerini yutmuş ve karşısında el pençe divan durmuşlardır. Kur'ân, değişik dalga boyundaki ışık ve renklerini yeryüzüne salarken, kadirşinas ruhlar da gözlerini ondan hiç ayırmamış ve bütün gönülleri ile O'na yönelmişlerdir.. evet O, bir çağlayan gibi göklerden gönüllere boşalırken, hüşyar sineler de, bağırlarını O'na açıp, damlasını bile zayi etmemeye çalışmışlardır.
kuran-ı kerim
29.01.2005 - 10:45Kur'an, bir hamlede en kuytu yerlere bile sesini duyurmuş ve şerare yapan bütün uğursuz hırıltıları bastırmış.. ön yargılı olmayan her düşüncede kevser çağıltıları duygusu uyarmış.. ve fethettiği sinelerde hicran ateşlerini söndürerek, bütün ruhlarda vuslat arzu ve ümidini coşturmuştur. Sopsoğuk tabiatlar onunla hararetlenmiş, ebed arzusuyla yanıp tutuşan gönüller de onunla serinlemişlerdir.
kuran-ı kerim
29.01.2005 - 10:43Kur‘ân, dünden-bugüne kendisine gönül verenleri aldatıp-şaşırtmadığı gibi, bundan sonra da aydınlık iklîmine teveccüh edenleri aldatmayacak hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Zirâ, inanıyoruz ki, zihinler müspet fenlerle aydınlandığı, gönüller Hakk mârifetiyle şahlandığı ve varlık, ilim ve hikmet adesesi altında tedkîk ve araştırmaya tâbî tutulduğu sürece, ilimler adına verilen her hüküm Kurân’ın ruhuna uygunluk içinde cereyan edecektir.
Evet O, her zaman insanları ilme, ilmî araştırmaya, düşünce ve düşüncede sisteme, kâinat kitabını okumaya ve varlığın esrarını kavramaya davet edip yol gösteren bir kitap olmuş ve hakikî çıraklarını hep düşünen ve araştıran insanlar arasından seçmiştir.
hz.muhammed
29.01.2005 - 10:19O’nun Sistemine Muhtacız
Sendin gökler ötesi sırları, verâlardan akıp gelen ışıkları, dünya-ukbâ arasındaki münasebetleri; insanların emellerini, isteklerini, ihtiyaçlarını ve bütün bu hususlardaki beklentilere vadedilen ebediyetleri söyleyen. Mesajların gelip kulaklarımıza çarparken Seni aramızda hissediyor, beynimizin duyma merkezlerinde sesini duyar gibi oluyor, basiretlerimizle o ışıktan hayatının nuranî karelerini temâşâ ediyor ve bütün bir varlığı kendine has muhtevasıyla Sende görüp Sende okuyorduk. Senin terbiyen, Senin üslûbun ve Senin sisteminle yetişmiş olan nesiller yıllar ve yıllar boyu, Senden duydukları, Senden dinledikleri, Senden aldıkları o mesajların en renkli, en cazip, en derin ve en çarpıcılarıyla hep ra’şelerle ürperip heyecandan heyecana girdi; Seninle alâkaları ölçüsünde imanları iz’ân ufkuna erişti, muhabbetleri çağlayanlara dönüştü ve en engin bir aşk u şevk tufanıyla gidip tâ ruhanîlere ulaştılar.
O’nun Mesajı Bütün Zamanları İçine Alıyordu
Sen bizim için hem geçmiş hem gelecek hem de hâldin; zaman üstü ve büyüleyen öyle bir duruşun vardı ki, nurunla her vakit içimizde gibiydin.. kendi ışık çağında durur, günümüzü kucaklar, ileriye işaretlerde bulunur ve bütün zamanlara kendini dinletirdin. Sînelerimiz otağındı; gönüllerimizde yaşar, bizi kendin gibi yaşatır, annelerimizin kucaklarından daha sıcak o mübarek atmosferinde bizlere yumuşak yumuşak ninniler söylüyormuşçasına hafakanlarımızı dağıtır ve rahatlatırdın hepimizi. Çok defa mânevî huzurunun câzibesine kendimizi salar ve ışığınla taçlandırdığın çağlarda dolaşır, bir zamanlar milletçe ortaya koymuş olduğumuz tarihî güzellikleri temâşâ eder; yitirdiğimiz ya da terk ettiğimiz değerleri yeniden bulmuş gibi olur, çocuklar gibi sevinir, derken Senden fışkırıp gelen o nazlı ve hülyalı günler, hafızalarımızda bir kez daha çiçekler gibi açar, açar ve milletçe Nur Çağı’nın memelerinden süt emiyor gibi olurduk; olurduk da o küflenmiş, kirlenmiş dünyalarımız yeniden pırıl pırıl bir hâl alır; kırılmış, yırtılmış, şirazeden çıkmış hülyalarımızın parçaları bir araya gelir ve Seninle nuranîleşen zamanlar, yaşadığımız günlerin, saatlerin, dakikaların içine akar ve bize gerçek hayatın rengini, desenini, şivesini fısıldardı.
O’nun Mesajı Her Zaman Taze İdi
Hemen her zaman böyle kısa bir kopukluktan sonra, kendi kendimize: “Eyvah, meğer ne kadar O’nsuz kalmışız.” der ve gönüllerimizde Seni bir kere daha taptaze bulmuş olurduk. Her sürçme, her inhiraf, her bulantıdan sonra âdeta Rahmeti Sonsuz Seni bir kez daha bize iade ederdi de duyardık bütün benliğimizle sesini-soluğunu, ışığını-kokunu ve mesajının büyüleyen şivesini; duyar ve sihirli bir balona binmiş gibi bir hamlede yer çekiminden kurtulur, ruhlarımızda sonsuza doğru bir hareket havası hissederdik. Böyle bir havanın sihriyle bize ait kirlenmiş atmosferden hemen sıyrılıverir ve âdeta semavîleşirdik. Öyle ki, ruhumuzu ne zaman yoklasak, Senin o ışıktan dünyandan sızıp gelen ve gönlümüzün derinliklerine akan bir ziya, bir ümit, bir inşirah hisseder ve kendimizi Senin o sımsıcak huzurunda sanırdık. Çünkü, içimizde her zaman Sen vardın ve varlığınla her şey çok güzeldi.
allah (c.c)
29.01.2005 - 10:07Hazreti Vacibü'l-Vücûd'un zâtına tahsis buyurduğu tevhide gelince; o, evvelâ enbiyâ, sonra da asfiyâya mahsus bir mazhariyettir.. ve bizim için böyle bir mârifet ve zevk ufkunu tam idrak edip duymak da imkânsız gibidir; zira o, Rabb'in, kendi rubûbiyetine şâyeste ve 'Allah'tan başka ilâh bulunmadığına şahit bizzat Allah'tır... (Âl-i İmrân, /18) , 'Allah o ilâhtır ki kendisinden başka ilâh yoktur. Hayy'dır, Kayyûm'dur...' (Bakara, 255) , 'Allah'tır gerçek İlâh! O'ndan başka yoktur ilâh...' (Haşr, 22) , 'Muhakkak ki Benim gerçek İlâh. Benden başka yoktur ilâh. O hâlde sen de yalnız Bana ibadet et.' (Tâhâ, 14) gibi âyetlerle ifade buyurduğu 'tevhid-i tâmm'ı erbâbının dupduru gönüllerine ifâzası ve onlara gönül dilleriyle bunu seslendirme imkânını bahşedip hususî bir tevhidle şereflendirmesi; şereflendirip o engin ihsanlarını, onların aczlerinin çehresinde daha bir derinleştirmesi, sonra da bu incelerden ince hususu, 'Seni hakkıyla bilemedik ey Ma'ruf! .', 'Sana hakkıyla ibadet edemedik ey Mâ'bud! .', 'Ey her dilde meşkûr olan Allahım, Sana hakkıyla şükredemedik! .', 'Ey Mezkûr, Seni hakkıyla zikredemedik! .' gibi sözlerle bir mârifet mülâhazası, bir ibadet şuuru, bir acz u fakr tavrı, bir şevk u şükür iştiyakıyla ifade ettirmesi büyük bir mazhariyettir. Ve onlardan olmayanın da bunu kavraması mümkün değildir. Nasıl mümkün olabilir ki bu, hususî bir mevhibedir ve hangi şart-ı âdiye bina edilirse edilsin, Hazreti Vehhâb'ın bir atıyyesidir; O'nun atıyyelerini de ancak matıyyeleri yüklenir ve temsil eder.
Böyle bir tevhidi kâmil mânâda ancak enbiyâ-yı izâm ve asfiyâ-yı fihâm efendilerimiz duyup hissedebilirler; hissedebildiklerinin de ancak mezun oldukları miktarını fâş edebilirler. Asfiyâ o vadide her zaman at koşturur, kapalı motif ve sembollerle -hadlerinin elverdiği ölçüde- onu soluklamaya çalışır; daha gerilerdeki evliyâ ise, gerektiğinde onu kelâm-ı nefsiyle mırıldanır; ama bunların hepsi de, gereksiz yere hâl ve zevk ifşâsından fevkalâde sakınır, hattâ fâş etmeyi ulûhiyet haysiyetine karşı irtikap edilmiş bir hata sayar ve ağyâra sır vermiş olmadan ötürü tir tir titrerler.
Her halde böyle bir konuda, enbiyâ-yı izâmın mesajlarını yeterli bularak, mevzuu onların idrak ufkuna göre seslendirip itirafıyla hakikatin ilmini ve ehassü'l-havâssın tevhid telâkkisini Allah'a havale etmek en selâmetli yol olsa gerek.
Ulûhiyette bir celâl-i kâhir ve bu celâlin zirvesinde de bir cemal-i bâhir nümâyandır. Zira ulûhiyet dairesi, bütün evsaf-ı kemaliye ve esmâ-i sübhaniyenin biricik merciidir. Bu itibarla da onda hem bir azamet ve celâl-i daim, hem de bir lütuf ve cemal-i lâyezâlînin mevcudiyetinden söz edilebilir ki, bütün tecelliler, bütün cilveler hep o hususî menbadan nebean etmektedir: Evet teayyün mertebesindeki bir nebean, inkişaf çerçevesindeki bir feyezan, tafsil dairesindeki bir tecelli gibi her şey ulûhiyet arşından kaynayıp gelmektedir.
allah (c.c)
29.01.2005 - 10:01“Bulunmaz Rabbimin zıddı ve niddi, misli âlemde,
Ve suretten münezzehtir, mukaddestir teâlallah.
Şeriki yok, berîdir doğmadan doğurmadan ancak,
Ehaddir, küfvü yok, ihlâs içinde zikreder Allah.
Ne cism u ne arazdır, ne mütehayyiz ne cevherdir
Yemez, içmez, zaman geçmez berîdir cümleden Allah.
Tebeddülden, tagayyürden, dahi elvân u eşkâlden,
Muhakkak ol müberrâdır budur selbî sıfâtullah.
Ne göklerde ne yerlerde, ne sağ u sol ne ön ardda,
Cihetlerden münezzehtir ki hiç olmaz mekânullah.”
allah (c.c)
28.01.2005 - 11:56Münâcât
Yâreli dilim zahmine bir çâre İlâhi! .
Aç kapını lütfet bu günahkâre İlâhi!
Yüzler süreyim eşiğine kovma ne olur!
Yeter artık dolaştığım âvâre İlâhi!
Yıllarca bâb-ı kereminde inleyip durdum;
Âh u efgânım hicrâna emâre İlâhi!
Gerçi isyanla âlûde yaşadım her zaman,
Kıl keremler ne olur bu nâçâre İlâhi!
Yakma nâr-ı ağyâre yanayım ocağında,
Püryân-ı aşk olup erem şikâre İlâhi!
Dağlar kadar isyanla dayanmış eşiğine,
Arza ne hâcet, bak tam bir bîçâre İlâhi!
Kıtmîre lûtfeyle ki dursun efgân u zârı;
Ersin her cilvesi bin şevk gülzâre İlâhi! ..
M.F.Gülen
hz.muhammed
28.01.2005 - 11:53Ay Yüzlü
Ay yüzlüm, apaçık sözlüm rûhum Sana kurban;
Gönlüm Sana hayran! .
Nergis bakışlarının tesiri ne de yaman!
Sultânım el-amân..!
Bak sînemde bir ok var, derûnumda bir acı,
Sendedir ilâcı...
Ey varlığı nûr, dünyası sürûr, sözü Kur’ân!
Her derdime derman...
Pür âteşim bırakma hicranda beni zinhâr!
Rûhumda âh u zâr...
Hem mahzûn, hem de perişan dertlerle kıvrandım;
Kapına dayandım!
Bilmem başka kor, başka ateş, ben Sana yandım;
Seninle uyandım.
Ey dünyaya arştan gelen nûr, ey meh-i tâbân!
Aydınlattı ziyân...
Bakıp da evsâfına hep dîdârını andım;
Aşkınla kıvrandım.
Ey taptaze gül, kâkülü amber, saçı reyhan!
Câziben ne yaman!
Görmemiştir cihanda gözler Sen gibi dilber...
Güneşlerden enver...
Aç lütufla bağrını aç ki kıtmîr kulundur!
Dergâhın uludur...
Deryâlara denk kereminden bir katre ihsân,
Ey gönlüme Sultân!
Lütfeyle ne olur bildiğim başka kapı yok!
Derdim herkesten çok.
M.F.Gülen
hz.muhammed
28.01.2005 - 11:51Ey Nebi - 1
Hicranla yandı gönlüm hâlimi sormaz mısın?
Dil ucuyla olsun melâlimi sormaz mısın?
Bilmem ki yoksa, dost vefâsından şüphen mi var..!
Lütfedip bir kere hayâlimi sormaz mısın?
Dostlara ülfet yağdı, bize iltifat yok mu?
Kebap oldu sînem âhıma itimat yok mu?
Yüz sürüp izine bekledim bilmem kaç eyyâm.!
Yoksa bende Senin sevgine istidat yok mu..?
Ey Nebi - 2
Gözlerim yolunu sînemdeki tepelerde,
Gönlümde belirdin de daldım kaldığım yerde;
Hayalin ağarırken rûhumda perde perde,
Gözlerim yolunu sînemdeki tepelerde...
Sen, o ışıktan ikliminle en tatlı rüyâ,
Sen, mor, pembe renklerle rûhumu saran hülyâ..
Kararır, Seni duyup Seni anmazsam dünyâ,
Dostlarınla elele gezdiğin tepelerde...
M.F.Gülen
hz.muhammed
28.01.2005 - 11:48Gönlümün Sultanı
Gönlümün sultanı her zaman dilimde virdim,
Ağlarsam, Sanadır âh u efgânım Efendim.
Ayrılmaz bendenim, sâyende kulluğa erdim,
Azaptan emânım, derde dermanım Efendim.
Nere baksam, kimi görsem gönlüm hep Sendedir,
Kulun boynundaki tasmasıyla bir bendedir;
Onu alıp satmak yalnız Senin elindedir,
Işığım, ziyam, rehberim, bürhânım Efendim.
Ne dizimde tâkat ne irademde fer kaldı,
Şu biten hayatımdan bir sürü keder kaldı;
Sermâyem olmasa da Senden bir eser kaldı;
Bir de kapında nâlân u giryânım Efendim.
Sen sahip çıkmazsan bu sîne virâne olur,
Bu bağı tımar edecekse, bir tâne olur.
Keremkânım bir de bana lütfetsen ne olur.!
Gözde nûrum, tende cânım, cânânım Efendim.
M.F.Gülen
hz.muhammed
28.01.2005 - 11:47İnsanlığın Efendisi
Yine hicranla seni andı gönül,
Tende cânım, rûh-u revânım Cânân.
Andıkça hasretlere yandı gönül;
Ne olur kıl artık vuslata şâyân.!
Seven ve ağlayan bir bîçâreyim,
Kararsız, derbeder hep âvâreyim,
Yıkılıp dökülmüş bir virâneyim;
Hâl-i hazînim tam mevsim-i hazan..
Güller gülse de ağlıyor hep bülbül,
Bir dert küpü sanki şimdi şu gönül;
Bilmem mümkün mü bu hâle tahammül?
Rûhumda âh u zâr, dilimde figân.
Yanıp kebap oldum, ümidim yıkma!
İtâb et, ama, ağyâra bırakma!
Vefâsız bir kulum cürmüme bakma!
Tavsîfe ne gerek, her şeyim ayân...
Bilirsin gayri imdat edecek yok;
Gönlümü dertten âzâd edecek yok;
Kıtmîr’i başka âbâd edecek yok,
Hatırım virâne, gözlerim giryân...
Gel vur mızrabını kalbimi söylet!
Vur rûhûma nağmelerini dinlet!
Bu gönlüme geleceğini vâdet!
Vâdet ki, kalmadı dizimde dermân..!
M.F.Gülen
Toplam 233 mesaj bulundu