omuzları üşümüş eylül'ün,
şal almalı şimdi üstüne...
zaman artık sonbahar,
kanatlarında ayaz taşır;
susmuş sesleriyle kuşlar...
gün küsmüş bize,
Önce ay ışığında yargıladım düşlerimi,
sonra idamlar verdim sabahları beklerken.
Ne ayazlar yedim, ne kırağılar çaldı bedenimi
seni düşünürken. Hep mutlu sonlar hayal ettim
senaryosunu yazdığım filmlerde, başrollerde
sen ve ben. Hani koşup bir hevesle, boynuma
önce bir sevdaya tutulursun,
sonra o sevda peşinde koşarken
bir bakarsın şair olmuşsun...
ne o sevdalının haberi vardır,
kendisine yanıp tutuşan sevdalıdan,
ne de o na yazılan şiirden şarkıdan.
önce deniz küsmüş gözlerime,
gözlerim gökyüzüne...
oysa kaybolmak isterdim
derin maviliklerinde...
maviler küsmüs tenime,
dün küsmüs, yarınlar öyle...
ortasındayız sefaletin,
en perişan haliyle...
gönül yorgun,
yürek isyankar.
ne zaman
biter bu çilemiz
Öyle bakma ne olur, dur
Cana dokunur gözlerin
Suçlayan sözlerin gibi
İçinde hapsolmuş ne varsa
Bebeğinde acılar ve hasret
Yürekmi dayanır deler geçer
öyle kucaklar dolusu da
istemedim senden,
öfkenden artan
kırıntılar yeterdi beni sevmeye...
oysa; cilalanmış
bir yaşamdı bizimkisi...
altında; kirli paslı çocukluğumuz
ve yıkık dökük hikayelerimiz,
hayallerimize sarıp sarmaladığımız,
sevdalarımız vardı...
oysa; ne güzel çocukları vardı,
hayallerimizi gömdüğümüz bu kentin...
bir dünya kavga ellerimizde,
göğün ateşlerini yutardık...
bir kaç gün daha ömrümüz olsa;
sanki dünyayı kurtaracaktık...
parmağından çıkarıp bana verdiğin,
mavi taşlı yüzüğün geldi aklıma.
çocukluk işte anlamamışım,
meğer sözümüzün nişanıymış,
armağan ettigin o gün o çatıda...
sözümüz dediğime bakma,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!