Sen gidersen eğer
Bam teli unutulur sazların
Bir daha söylenmez o türküler
Sen gidersen eğer
Sen gittin ya babam
Dilim lal
Kalbim melal
Kulağım sağır
Gözümde perde
Yokluğun ağır mı ağır
Tutumlu olmalıyım
Yarınlarımı da düşünmeliyim
Malum zaman kötü
Düşmez kalkmaz bir Allah
Güzel anılar biriktirmeliyim
Sen gibisi bir daha
Sen tanımasan da olur
Boynu bükük yetim çocuklar
Evsiz barksızlar tanır
Sokak kedileri, aç köpekler
Elimden simit kapan martılar
Avuçlarımdan yemlenen
Gardaş ne edisen?
Keyfin nicedir? diye
Komşunu hatrını sormuşsan
He Vallah sen Vanlısan…
Otlu peyniri yer sofrasında
Bu şehirde olmadı
Kim bilir
Yıllar sonra
Okuduğun bir şiirde
Belki kesişir yollarımız
Şiir okuyordu adamın biri
Önce seni
Sonra seni
Sonra da yine seni sevdim
Diye başlayan...
Şiir yazıyorum
Sanıyordu herkes
Oysaki
Kan kusuyordum
Beyaz kağıtlara
Kimseler yormasın artık kendini
Şimdi ne bilmek ne anlamak
Ne de konuşmak zamanı
Şimdi artık katranla
SIRADIŞI BİR DERS
Yaz tatili bitmiş okullar açılmıştı. Öğretmenlerime ve arkadaşlarıma kavuşmanın heyecan ve mutluluğunu yaşıyordum. Çarşamba günüydü. Okul müdürümüz her zamankinden daha telaşlıydı. Müdürün öğretmenlere ve görevlilere sürekli talimatlar verdiğini, lavaboların, koridorların ve bahçenin her zamankinden daha fazla temizlendiğini, öğretmenlerimizin sinekkaydı tıraş olduklarını, bayan öğretmenlerimizin kısa etek giydiklerini görmüş şaşırmıştım. Bakanlıktan birilerinin geliyor olabileceğini düşünmüş sonra bu düşüncemden vaz geçmiştim. Daha önce Bakanlık Müfettişleri gelmişlerdi ancak bu kadar büyük bir telaş yaşanmamıştı okulumuzda. Merakım giderek artmıştı. Neler oluyordu, acaba okula kim gelecekti?
Teneffüs olmuş arkadaşlarımızla okul bahçesinde turlayarak muhabbet ediyorduk. Başta okul müdürü, müdür yardımcıları ve ardından öğretmenlerin okul bahçesinde telaşla dizildiklerini görmüş beklenen kişinin gelmek üzere olduğunu anlamıştım. Çok geçmeden askeri bir araç okulun bahçesine girmiş araçtan hızla inen askerler aracın arka kapısına yönelip kapıyı selam durarak açmışlardı. Araçtan askeri üniformalı bir komutan inmiş, okul müdürü koşar adımlarla komutanı karşılamış ve sıra halinde dizilen öğretmenleri tanıtarak hep birlikte içeri girmişlerdi.
Zil çalmış sınıflara girmiştik. Öğretmen zili çaldıktan beş dakika sonra okul müdürü üniformalı komutanla sınıfımıza girmişti. Okul müdürü çok şaşkındı. Eli ayağı birbirine dolanıyordu. Sevinçli miydi, korkuyor muydu, heyecanlı mıydı? Anlam verememiştim. Sınıfça ayağa kalkmış ancak oturun talimatı gelmediğinden ayakta kalmıştık. “Arkadaşlar Komutanımız Garnizon komutanlığından gelerek okulumuzu şereflendirmişlerdir. Bundan böyle Milli Güvenlik Dersinize komutanımız girecektir. Bu hem bizler hem de sizler için büyük bir onurdur.” Diyerek komutandan izin istedi ve geri geri adımlar atarak iki büklüm sınıftan çıkıp gitti.
Tüm sınıf ayaktaydı hala oturun diyen olmamıştı çünkü. Sınıf arkadaşlarımızdan biri oturur gibi oldu ama komutanın kükremesiyle fırlayarak yeniden ayağa kalktı. “Sana oturmanı kim söyledi terbiyesiz. Ben otur demeden kimse oturmayacak, kalk demeden kimse kalkmayacak, konuş demeden kimse konuşmayacak” ilk kez sınıfta bu kadar bağıran birini görmüş hepimiz çok şaşırmış şaşkın bakışlarla birbirimize bakıp durmuştuk. Birinci şoku atlatmadan tüm sınıfa dönerek “Anlaşıldı mı?” diye bağırdı. Sınıftan çıt yok… “Sağır mısınız? Size söylüyorum. Şimdi Anlaşıldı Komutanım diye cevap vereceksiniz” dedi.
-Anlaşıldı mı? Hepimiz bir ağızdan:
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!