Bir iş geldi başıma,kimselere diyemedim.
Sustu dilim,görmez oldu gözlerim.
Ayaklarım geri geri giderken,
Gönlüm koştu gitti yetişemedim.
Kader bana giydirdi ateşten bir göynek,
Dur etme diyemedim.
hani derler ya,
gül bülbülsüz,
gonca dikensiz olmaz diye;
doğruymuş...
gül ben,
bülbül sen,
gün aydınlığıyla sararken insanları,
bende seni sarıyorum.
güneşin sıcaklığını,
baharın hoşluğunu veriyorum sana.
küçük bir uğur böceği konduruyorum yakana,
mis kokan çiçeklerden,
fırtınanın çocukları
bulutların içinden
kulakları yırtarcasına
attıkları naralarla
yeryüzüne yağdılar.
hastayım ben,
eskime hastalığına yakalandım.
eskiyorum,
eskitiyorum ve eskilitiyorum.
çaresi yok bu derdin biliyorum.
duygularım eskiyor,
soğuk ve gizemli bir sabah da olmalı ayrılık,
ardına bakmadan öylece sıyrılmalısın geçmişten,
birkaç gizemli söz kalmalı ardında.
kelimelere sığdıramamalılar bu gidişi,
tarifi olmamalı bu ayrılığın.
belki bir iki dostu aramalısın,
gündüzün gözünü savunanlar,
geceyi çamura buladılar.
geceler de sizin değil miydi?
güneşi gören gözleriniz,
tebessümün de hüzün, gözlerin de özlem var.
gecenin yanıltan sukuneti nasıl ağaçlara ve çalılara ağrıtan gölgeler bırakıyorsa
gözlerin de öyle ağrıtıyor içimi..
dingin suda ki sessiz ve sabırlı bir bekleyişle
bekliyorum asi çağlayan olacağım senli günleri.
sen ve ben
bir yol hikayesiyiz sanki.
aynı yollardayız,
sen gelirken
ben gidiyorum.
ben gelirken,
kardandı kadın,
güneşti adam.
tutuk ve mahsundu kadın,
tutkuluydu adam.
https://youtu.be/SqS90z4AuJM