öyle çok özledim ki seni...
özlem üzerine kurulmamış cümleleri arıyorum şimdi.
bulamıyorum,
seni bulamadığım gibi.
eskiden olsa gülerdin ışıl ışıl gözlerinle,
hani şu çok sevdiğin,
her giydiğim de
bana hayran,hayran baktığın
çiçekli elbisem vardı ya...
o elbise artık yok.
sen gittiğin de
bugün sana ve şehrine geldim,
bıraktığım yerde yoktun.
sordum,soruşturdum,
öğrendimki,
kuş misali uçmuşsun yuvadan.
ardında bir iz bırakmadan.
nasılda tutuk ve mahçup oluyorum sen yokken,
senli saatlerin vazgeçilmez müdavimiyim ben.
zamanın en ağır ilerlediği geceler oluyor nedense?
sensizlikten mi yoksa karanlıktan korktuğumdan mı bilmiyorum...
Ayaza vurdu yüreğim,
Sıcak rüzgarlar esmiyor artık.
Önce çiy yağdı ardından soğuk bi rüzgar.
Şimdiyse dondurucu bi ayaz var.
Ellerimde filizlenen bahar,soğuğa teslim,
Ömrüm yetermi kardeleni görmeye?
aynadan yapılmış kuş astım duvara,
ışıl ışıl, ışık yanınca.
konduğu dal da,çiçek te ayna,
mutlu görünüyor bakınca.
ya ışık kapanırsa?
hadi git,
gözün yolda,kalbin bilinmezliklerin heyecanındaysa,
hiç oyalanma buralarda,
durma git...
vefasızlık ruhuna işlemiş,
uzun bir gecenin sabahıydı.
kadın,
tüm umutlarını yitirmiş,
hayallerini ummanlardaki dalgalara vermişti.
koca dalgalar,
hayalleriyle birlikte kadınıda almıştı,
gocunmadan geldim sana,
hüznün en güzel sarısı ve kahverengisiyle,
harmanladım diğer renkleride,
hüznü koynuna al korkmadan,
yalnız sen,yalnız ben anlarız
hüznün ne cilveli ve işveli olduğunu...
Ne çabuk tüketiyoruz her şeyi, zamanın hastalığı bu.En büyük arzularımız elimize geldiğin de ömrü ne kadar da kısa oluyor.
Zamanın süzgecinden damıtılıyorken insan oğlu önce kendini sonra çevresindekileri kaybediyor. Geçirilen her sancılı dönemde bir suçlu buluyor kendine önce içimizde ki sevgi ölüyor ardından bir virüs gibi etrafımıza yayılıyor. Ne sevmeyi becerebiliyoruz ne de sevilmeyi…
https://youtu.be/SqS90z4AuJM