Eski toprak damlı kerpiç evim
İçinde bin yıllık taze hayallerim
Ocakta çıtırdayan meşe kütükleri;
Sıcacık ellerim…
Camın önünde duran tabakam
İçime çektiğim tütün sarmam
Yıllardır kuytu köşemde
Sessiz sakin uyumuştum
Kimse görmeden kendimce
Küçük küçük hayaller kurmuştum
Karanlığın içinde bir ışık görür gibi oldum
Mevsim sonbahar
Hava hafiften serin.
Yine dalmışım
Çıkmaz aşk sokaklarının birine
Bir sağa bir sola bakarak yürüyorum
Gözlerim erguvan renkli pencerelerde
Dokunma bana gülüm
Gözyaşımı içtim
Sabaha kadar;
Sarhoşum…
Ahh, ah şu yalan dünyada
Biliyorum,
Zaman geçti, cezam doldu
Güzelim, gözlerinle
Gönlüme bağladığın prangaları
Kaldır…
Bu ceza bana artık ağır geliyor
Ağır, ağır…
“ Tanrımı sevdim kulluğumla
Peygamberimi sevdim ümmetliğimle
Annemi babamı sevdim evlatlığımla
Çocuklarımı sevdim babalığımla”
Seni sevdim…
Ama nasıl sevdim
Lapa lapa yağıyor kar,
Kar dizlerime kadar
Kirpiklerim, kaşlarım bembeyaz
Bıyıklarım donmuş
Önümde bir çift ayak izi
Bilmeden nereye gittiğimi
Hasret dolu bir türkü dökülüyor dudaklarımdan
Ne istediler aldılar sevdiğimi kollarımdan
Uzatsam ellerimi semaya yalvarsam
Yetmez mi şu garibin çektikleri sorsam
Geceler bu kadar soğuk muydu? Güzel kız buralarda
Hani kardelenler açmaz mıydı? Senin gözyaşlarında
Senin gözlerin miydi? Yıllardır uyanmayan sabahlara
Veren yok muydu? Bir el, hayatın o sonsuz girdaplarında
Uzak, çok uzak biliyorum bu ayrılığın sonu yok
Boğazım parçalanmış be gülüm;
Sesim de çıkmıyor artık…
Yaşla dolmuş gözlerim;
Gözlerim de görmüyor artık
Sesini duymak isteyen kulaklarım
Sağır…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!