Dünyayı en çok sevdiğim zaman
Seni dünyalar kadar sevdiğim zamandır
Geceleri en çok sevdiğim zaman
Ay ışığının yüzüne döküldüğü zamandır
Seni sevmek ne güzel
Ne büyük
Ne zor
Ne zahmetli işmiş meğer
Seni hatırlatan gün ışığını
Her sabah erkenden kalkıp kalkıp da öpmek var gözlerinden
Sen miydin o
-Aklı sıra- kapattığım perdeleri zorlayan
Ve kapı aralığından -ha gayret- sızmaya çalışan ışık; UMUT
Sen miydin o
Kulağıma fısıldanan ve beni uykulara meyleden
Kollarına uzanır gibi
Sere serpe uzandığım yeryüzüm
Gülüşünü başıma yastık yapıp
Yıldızlarını seyre daldığım gökyüzümsün sen
Sevda yeşili ormanım
Bağrında kulaç attığım masmavi denizimsin
Sanık, ayağa kalk…
Barış ve özgürlük istemek kadar tehlikeli ve yasak
Ve insanları sevmek ve düş kurmak kadar ağır olan suçlar işlemişsin…
-Aşk olsun sayın hâkim aşk olsun!
Yağmurlar yağınca ya da karlar düşünce sokaklarına şehrin
Şiirler yaz… Şiirler
Öyle ki
İşi gücü bıraksın
Karanlık bir el kırsın kalemini
Ardın sıra düşsün peşine
Şiiri takip eden tetikçi bir çift ela göz
Şiir tek başına yazılır. Doğru…
Ve fakat sanıldığı gibi yapayalnız yazılmaz.
Durup dururken bir sevgili gelir oturur şiirin başucuna… Bir ayrılık, bir kavuşma… Bir arkadaş gelir çok eski anılarla… Üşüyen ve hiç tanımadığın bir çocuk gelir sokulur şiirin sıcağına… “şiir misafiri” bir açlık gelir oturur sofrasına şiirin… Bir gözyaşı düşer, iki gözü iki çeşme bir ağlamak başını yaslar şiire… İtilmiş, sövülmüş, dövülmüş birileri sığınır… Çok kalabalık bir cenaze ve çok kalabalık bir düğün halayı geçer içinden… Şiddete karşı sel gibi akan kalabalık bir kadın korteji dalar şiire… Ölüm ve düğün, üzünç ve sevinç aynı anda aynı kavşakta rastlaşır birbirine şiirin tam ortasında… Bir hüzün çöker şiire bazen… Bir telaş, bir korku, bir cesaret… Bir cinayet, bir intihar, ana rahminde amansız bir sancı ve güler yüzlü muhteşem bir doğum… Sancı ve sevinç aynı anda buluşur bir doğum esnasında… Mütevazı bir incelik, bir susuş, canı burnunda bir çığlık, ukalaca bir şımarıklık, kendini beğenmişlik hali… Aynı anda ayakları yerden kesilen iki güzel sevgili ve aşkın bin bir hali, işkenceden kurtulan acı bir çığlık ve yaralı bir militan saklanır imgesinde şiirin… Kısacık bir an olsa da bir mutluluk, bir sevinç yükselir şiirin bulutları üzerinde… Bir miting alanına girer gibi sert adımlarla, sıkılı yumruk, zafer işaretleri ve düzene karşı öfkeli sloganlarla “fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar her şey emeğin olacak” yürüyen işçiler girer şiire… Git gide git gide kalabalıklaşır şiir.
Her ne kadar duygusal yığınakları, zulme karşı siperleri ve insan manzaraları acısından lojistik desteği ve cesareti kalabalıklar verse de kalabalıklar içinde şiir yazmak her zaman tek kişilik anarşist bir eylem gerektirir.
Savaşlarda yaşamını yitiren tüm çocuklara
Sen
Telli duvaklı
Koyu beyaz bir barış giyinmiştin üstüne
Kapkara bir savaş ortasında…
Savaşlarda yaşamını yitiren tüm çocuklara
Sen
Telli duvaklı
Koyu beyaz bir barış giyinmiştin üstüne
Kapkara bir savaş ortasında…
Kalk…/ uyan oğlum
Saatler acıyı çalıyor; çığ gibi tepemize çöken soğuk bir gürültüyle
Aynaya bakma -baksan kendini mi göreceksin sanki?-
Yüzünü yıkama -elin yüzün buz kesmesin durup dururken -
Bırak, bütün kiri ve pasıyla darmadağınık kalsın saçların
Kahvaltıyı boş ver;
çok iyi