Sen gidince
Saymadım
Kaç ayrılık… Kaç bekleyiş… Kaç hüsran
Kaç hüzün… Kaç gözyaşı… Kahrediş
Kaç hasret… Kaç yol oldu gidişin…
Kar… Kış… Kıyamet
Yokluğunun zirvesindeyim…
Bu sabah gökte güneş
Toprakta ot… Toprakta yeşil
Ağaçta salkım saçak açan dal
Dalda çiçek…
Elin elime değse yürürken birden bire
Kısacık bir an için bile olsa
Nutkum tutulsa…
-Sevinçten zıplayan çocuklar gibi-
Ellerim bayram etse…
Dünya âlem
Yokluğa… Yoksulluğa…
Yalana…
Ve Tanrının değişmez yazgısına
Kadere…
Bilerek ve isteyerek kırdığı milyarlarca kalbe
Elin elime değse yürürken birden bire
Kısacık bir an için bile olsa
Nutkum tutulsa
Ellerin -sarmaşık güller gibi- dolansa ellerime
Açsa… Açılsa
Ellerim bayram etse…
Bir gırgır bir şamata bir kahkaha
Baktım çene çalıyorlar
Balıkçı teknesi… Dalgalar… Kumlar ve Rüzgâr
Ve yanlarına konan bir sürü bir sürü martı kuşları…
Gözleri üzerimde birbirlerine kaş göz edip fısıldaşıp duruyorlar
Sahilde dolaşıyormuşum gün boyu -Bir başıma bir boşlukta yürür gibi-
Yüzümü yüzüne
Gözümü gözlerine
Yüreğimi yüreğine tutuyorum
Ayna gibiyiz;
Gülüyorsun; ben de gülüyorum
“seviyorum” diyorsun; bende “seviyorum”
Oysa
Ne kadar çok söz biriktirdim sana
Ve bu kadar çok sözle sana susup kalmak
Ne kadar zor… Bilemezsin
İşin kötüsü bu kadar çok sözle
Şimdi sen gidiyorsun ya hani…
Bırakıp da bir başıma beni
Sanki hiç gitmemişsin de
Hani öyle habersiz
Hani öyle çat kapı gidiyor gibi
Hani öyle geliyor gibi
Ağlıyorum;
Dağların en suskun zulasında
İçimde ayrılığın yangını
Derelerde kaybolan suların çığlığında…
Ağlıyorum;
çok iyi