Bir koşturmacadır yaşıyoruz,
dönüp arkamıza bakmaksızın.
Ne takılıp düştüğümüz taşlar umrumuzda
ne de ayağımızı kanatan dikenler.
Gözümüz görmez kimseyi,
Papatya görmeme cezası vermişler, sustum. Güneşli günlerde boynum bükük kalacakmış, güneşi göremeyecekmişim, sustum. Ağaçların ilk çiçeğini, güzde düşen yaprakları, arının öz toplayışını seyredemeyecekmişim, sustum. Masamı, defterlerimi, kalemlerimi elimden aldılar. Duyduğumda beni del' eden sesini, her gece karşımda canlanan gökkuşağı gözlerini, mehtaplı gecelerden bile güzel gülüşlerini anlatacak şiirler yazamayacakmışım. Buna razı gelmez gönlüm. Ya ölürüm ya seni yazarım, susamam.
Yıllar ilerliyor, bedenler ayrılıyor.
Ömür tükeniyor, son nefes veriliyor.
Kalbi güzel olan insanlar çekip gidiyor.
İlk günden son güne dek yaşanan
bütün anılar birer birer canlanıyor.
Sükût, bir çığ gibi
i̇çimde büyüdü büyüdü büyüdü.
Sonra 'insaf' diye bir ses
kulaklarımda yankılandı.
Keşkenin keşkesinde keşkenin keşkesini ararken kafam allak bullak olmuştu, belkinin belkisinde belkinin belkisini ararken olduğu gibi.
Şekersiz bir kahve içip kendime gelmeye çalıştım. Olmadı. Sonra fark ettim ki şekersiz kahve sevmezdim oysaki. İki şeker attım fincana, kahvenin köpüğü dağıldı. Sinirim bozuldu döktüm kahveyi. Zehir zemberek çıktım dışarı.
Biri arabasını kaldırım kenarındaki papatyaların üzerine çekmişti ve papatyalar ezilmişti. Küfürler savurup sileceklerini kaldırdım. Plakasını alıp polise ihbar ettim. Polis telefonu yüzüme kapattı. Polise de kızıp eve geri girdim. Masamdaki papatyalara sarılıp geceyi gün eyledim.
Ben ki yerin
yedi kat dibindeydim.
Senle beraber
göğün yedi kat üstüne çıktım.
Seni düşünmeyince hep canım sıkılıyor.
Seni düşününce ise hep yüzüm gülüyor.
Yine bir gün öylece oturmuştum.
Sensizliğin ayazına varıncaya dek
seni düşünüyordum.
Güneş yorulmuş, uykuya çekildi.
Gök, yarılmış gibi yağmur döküyor.
Sokaklar hiç olmadığı kadar boş.
Ağaçlar üşümüş, yapraklar titriyor.
Odam karanlık, pencerem küçük.
Yine sabah oldu.
Yine güneş doğdu.
Yine insanlar uyandı.
Yine işçiler işe gitti.
Yine sohbetler edildi.
Aşk olsun be Tanrım.
Ne de çok acı yaratmışsın.
Kesik acısını, biber acısını anladık da
aşkın, sevdanın, sevmenin acısı nedir?




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!