Sonbahar her haliyle "İşte geldim, buradayım!" diyor. Yapraklar, yaralar gibi dökülüyor. Yağmur, gözyaşları gibi dinmiyor. Hava, yalnız bedenler gibi soğuk, üşüyor. Camda yağmur damlalarını izlerken gözler titriyor. Oda karanlık, sokak lambasının ışığı vuruyor duvarlara. Duvarlarda gölgeler savaşıyor. Pencerenin pervazından içeri giriyor rüzgâr. Masayı aydınlatan mum sönüyor. Mektuplar yine yarım kalıyor. Sonbahar neden sürgüncü bir diktatör gibi kuşları göçe zorluyor, yaprakları renginden, dallarından ediyor?
Pencereme sıkışmış
sonbaharın son yaprağı.
Durmadan haykırmış,
kurumuş dili, damağı.
Sözlerle vuruluyoruz adaşım,
sözlerle vuruluyoruz.
Sözlerle vuruldukça ölüyoruz,
öldükçe düşüyoruz,
düştükçe daha çok ödüyoruz.
Ağır gelince sözleri gönlümüze,
Bize düşen yegane yol sükûttur.
Dilimiz haykırmak istese de göğe,
Sükût da sükût, tek çare sükûttur.
Yol bitti, karanlıktaki bekleyiş bitti.
Gel, kır şu zinciri.
Kurtar beni esaretten.
Prangalar göğsümü sıkıyor.
Demir kapılar benliğimi ürpertiyor.
Rutubetli duvarlar üstüme geliyor.
Saydım, dört duvar bu dünya.
Tavanı var, adı gök, kendi kapkara.
Kan damlıyor gökten,
gözlerimizden,
Arafta kalmış gibisin?
Ya yanımda ol,
ya da uzakta kal.
Gündüzleri göğsümde
Derin bir uyku bu bizdeki.
Kirpiklerim ağır bir yük vagonu.
Omzumda ortaçağdan kalma bir dert.
Bir el arıyor, ister istemez gözlerim.
İçmiyoruz ama sarhoşuz.
Seviyoruz ama yalnızız.
Yaşıyoruz ama ölüyüz.
Deniz koydum adını.
Lal oldum susuyorum.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!