Koparmayın papatyaları.
Kıymayın canlarına.
Şüpheniz varsa aşktan yana
gözyaşı döküp sayın sırayla.
Sen, başka şehrin sabahlarına merhaba derken;
ben, bu şehrin sokaklarına küsüm, dargınım.
Kovuğa girip inzivaya çekilmek gerek,
kar topu oynayan çocukları uzaktan seyrederek,
geçip giden ayaklı mahlukâtı görmezden gelerek.
...ve seni tanıdım.
Seni tanıdığımdan beri günün
yirmi dört saati bana hiç yetmedi. Y
eni bir zaman yaratmalı ve seni
o zamanın merkezine koymalıyım.
Çünkü yokluğunda mevsimler hep sonbaharken
Affetmemeli insan kendini,
üzmemesi gereken kişiyi üzdüğünde.
Affedemez de aslında.
Zamanın her anında görebileceği bir yere koymalı hatasını.
Bir tokat gibi yüzüne çarpsın diye.
Araftayım.
Sonsuz bir derinliğe düşürken tutunmaya çalıştığım bıçak gibi duvarlar parmaklarımı kesiyor, elim yüzüm kan içinde.
Araftayım.
Gökten uzakta, yerin yedi kat dibinde, cehennemvari bir karanlıkta deli eden sessizlikle yumruk yumruğa boğuşuyorum.
Ruhsuz değiliz ya, yalandan da olsa sahte acılara gözyaşı dökebiliyoruz. İnsanız, kalbimiz var. İnsanız, ruhumuz var. İnsanız, aşkımız var.
Bir kelebek konacak saçlarına.
Bir kuş etrafında cıvıldaşacak.
Yürüdüğünde çiçekler sana dönecek.
Bulutlar, bulutlar hep seni takip edecek,
kavurucu sıcağa engel olup seni koruyacak.
Özlemiştim, çok çok özlemiştim.
Bir an bile olsa seni görürüm diye
evinin etrafındaki sokaklarda dolaştım.
Penceren açıktı.
Rüzgâr perdeyle oynuyordu.
Ne zaman bir serin rüzgâr esse aklıma düşer gözlerin.
Sen mi rüzgâra gülümsedin yoksa rüzgâr mı teninde dolandı?
Hüzün çiçeği kokusu
doluşmuş odama, uyumalıyım.
Kapıyı kilitlemeli,
pencereyi örtmeliyim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!