Sen gökyüzüsün,
ben yeryüzü.
Ey bulutlar,
yağmur olun kavuşturun bizi!
Kurudum, bittim, tükendim…
İstersek sevebiliriz.
İstersek kavuşabiliriz.
İstersek mutlu olabiliriz.
Peki, bu lanet olası
özlemek de neyin nesi?
Bir gam çökmüş, canımdaki cananın canina.
Yolumu mu gözler acep, düştüm mü yadına?
Koşup varsam, sığınsam o sıcacık yamacına.
Şu karşı tepede,
buğday tarlasının ortasında,
yalnız yaşayan bir ağaçtım ben.
Tektim, ama mutsuz değildim.
Dostum yoktu, ama küs değildim.
Coğrafya kitapları yazmaz
vişne renkli akşamüstlerini.
Kederim kana boyuyor göğü.
Yağmur sonrası açan güneş gibi
serin ve ılık değildir içimdeki ateş.
Ya gece, ufkumuzu açıyorsa!
Gözümüze inen perdeyi kaldırıyorsa!
Zihin sandığımızdaki gizli anıları depreştiriyorsa!
Gündüz göremediklerimizi bize, gecenin karanlığında gösteriyorsa!
O zaman gecenin hükümdarı biz değil miyiz?
Gündüzün karanlık dehlizlerinde ölüp,
Gitme, kal bu gece.
Göğü yere indiririm, gitme.
Parmak uçlarım
parmak uçlarına değince
kopmaz kıyamet, gitme.
Hâlâ kulağımda
çınlıyor gülüşlerin.
Gözümün önünden
geçmiyor tebessüm edişin.
Küçülüyoruz. Büyüdükçe küçülüyoruz. Zamanın ihanetine kanıp savrulduğumuzu görmeden un ufak oluyoruz. Yaprak misali sağdan sola yuvarlanıyoruz. Peki ne için? Neden? Kim için? Neden var olduk ki? Neden sevdik? Neden yaşadık? Cevap alamadıktan sonra neden soru soruyoruz?
Şimdi gelsen,
yanıma otursan,
hiç konuşmasan,
karşımda dursan öyle sessizce,
bana bakmasan da olur razıyım.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!