Ümidim okyanuslara gömüldü
Alacakaranlığında seherin
Fırtınaların rehaveti sona erdi
Gönlüm isyanlarda artık
Deli boranlar esiyor
Sensizliğimin şafağında
Seni sana sordum,
yalın gecelerin en sessiz yerinde.
Telaş ve şüphe oturdu karşıma,
ama ben,
kendi içimdeki karanlığı yakıp
ışık aradım.
Yeni doğmuş bebeğin masumluğu var aşkımızın saf duygularında
Sonsuz olmak isterdim seninle
El ele, yürek yüreğe yalnızca sen ve ben
Mutlu yıllara emin adımlarla yürümek isterdim,
İnat edercesine tüm kötülere meydan okurduk,
Ne kadar mücadele edersek o kadar da mutlu olurduk…
Aklım bu devirden,
bu şehirden çok uzakta.
Oysa ayaklarım hâlâ Bursa sokaklarında,
bir taş merdivene oturmuşum gibi,
üstümde sabahın ilk serinliği,
elimde ince belli, demli bir suskunluk.
I
Bir zamanlar yorgun, kırık bir millet vardı,
Her evde bir ağıt, her gönülde dert vardı.
Toprak işgal altındaydı, umutlar küllenmiş,
Gözlerdeki ışık bile kararmış, sönmüş.
Bir sabah sessizliğinde adını andım,
Rüzgâr pencereye dokundu, sanki sen.
Ne zaman bir kuş geçse gökyüzünden,
Gözlerim dalar, kalbim orada kalır.
Odanda unuttuğun bir tokana bakarım,
İkiden bir çıkınca
bir kaldığı yalan,
sen gidersen ben kalır mıyım
o zaman?
Gölgeler çarpıyor duvarlarıma,
I.
Şehir, sabahı hep aynı sesle açar:
Çöp kamyonlarıyla, sirenlerle, borç hatırlatan mesajlarla.
Camdan dışarı baktığında bir yüz değil,
Bir istatistik görürsün -
Yürüyen bedenlerin birbirine çarpmadığı,
(Saygı ve Sevgiyle, 10 Kasım’a)
Bugün yine sessiz uyandı şehir,
rüzgâr bile fısıldamadan geçti sokaklardan.
Bir yaprak düştü Anıtkabir yoluna,
ve herkesin kalbinde aynı sızı:
Ayaz geldi,
üstümde eski bir şarkı gibi durdu.
Sen sandın ki üşürüm,
ben köklerimle sarıldım toprağa.
Her soğuk,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!