Bir çağdayız, kardeşim,
insan insana benzemiyor artık.
Yüzler gülüyor ama gözler sessiz,
eller tokalaşıyor ama yürek yok ortada.
Sofralar kuruluyor,
Hayat,
bir kapı aralık
çokça bekleyiş demektir aslında.
Biz bazen yetişemeyiz sözlere,
bazen gözyaşı boğar nefesi
bazen de yol uzar da kalpler yorulur.
Yeter artık!
Geçmişi çaldığınız yetmedi mi?
Şimdi gözlerinizi geleceğimize diktiniz,
Kirli ellerinizle dokunmayın umutlarımıza.
Biz sizden ne adalet isteriz,
Ne de lütuf…
Yarınları bizlere bırakın…
Karanlık ahval içinde kör olmuş gözleriniz,
Geçmişi kirlettiğiniz gibi
Şimdi geleceğimizin üzerine de gölgenizi salıyorsunuz.
Bırakın yakamızı!
Biz sizden ne merhamet isteriz, ne de lütuf…
Karanlıkla büyüdüm ben,
duvarları nemli odalarda,
gözlerim alıştı zifire,
alıştı beklemeye, susmaya,
alıştı geceyi sabırla taşımaya.
Kararsız adımların yorgunluğu
daha da ağırlaştı omuzlarımda,
ama biliyorum,
her yorgunluk bir dirilişin işaretidir.
Yalnızlığımı sorgularken
Bir çocuk ağlar toprağın sesinde,
Bir kuş ürperir yanan bir kentte.
İnsan, insanı unutur bazen,
Oysa aynı göğün altında titrer beden.
Ağaç susar, orman içine ağlar,
Ayrılık diye bir masal yok aslında.
Bizim uydurduğumuz bir kelime sadece.
Asıl olan, sevmek var hâlâ,
içimizde kabaran özlem var,
ve bir köşede sabırla bekleyiş.
Şimdi hangi rüzgârda savruldun?
Bir rüzgâr eser, dağların göğsünden,
Toprağın diliyle konuşur gece.
Gençlik bir yıldız gibi düşer kalbe,
İçinde bin kıvılcım, bin bilmece.
Bir yanda geçmişin solgun gölgesi,
Bir yol var içimde,
Uzun, ince, bazen sessiz…
Kendime doğru gidiyorum belki,
Belki senden uzağa
Hangisi umut, hangisi alışkanlık,
bilmiyorum artık.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!