Dudaklarımda sessizliğin doğduğu an—
gözlerin, en uzak liman:
ışığı titrek, rüzgârı eksik.
Ellerimde biriken kül
her nefeste ağırlaşıyor;
Dışarda yağan kar, içimde yanan ateş,
Biri üşütür tenimi, diğeri yakar nefes nefes.
Biri sessizce örter yolları,
Diğeri küllerinden doğmayı bekler.
Gökyüzü beyaza bürünmüş,
Bir gün kavuşamadan öleceğiz,
Sen bir hikâyenin içinde,
Ben ise yarım kalmış bir dizede,
Sessizce kaybolacağız.
Ne ellerin ellerime değecek,
Bir aynanın içine hapsolmuş gibiyim;
bakıyorum, yüzümden önce
bir başkasının hatırası çıkıyor karşıma.
Sustuğum kelimelerden bir köprü kurdum,
her taşında bir sır saklı;
Zamanı yutan bir kent burası,
Her köşe başında eksik bir gölge.
Rüzgâr, dilsiz bir kâhin gibi
Harfleri savuruyor uçurumlara.
Ay, gövdesinden kopmuş bir ahşap,
Gönlün bir kevser, bakışın kederden ârî,
Ne hicrân tanıdın, ne elem, ne zarâfet.
Ben bin hecr-i demde, geceler boyu nârî,
Sen bir dem yanmadın, yine de afv-ı hürmet.
Sînemde kan doldu her seherde nâle,
Aşkınla yanar cism-i derûnum, neylesin felek,
Ben yandım, o gülzârda gülerken, neylesin felek.
Bin gece hecr ile yudumladım kanlı elem,
Sen bâkî seherlerde uyurken, neylesin felek.
Bir dağ başında kuruldu otağ,
Ay yıldız parlak, gökte bir bayrak.
Seslenir rüzgâr, zaferden yana,
Yiğitler bekler, vatan uğruna.
Tüfek omuzda, süngü parlıyor,
Öyle mahzun hayat yâr,
Öyle suskun diller lâl.
Geceler hicran kadar,
Gündüzler de bir masal.
Gözlerinde sönmüş yaz,
Göğü çizen ustanın eli titremiş,
Bulutlar yarım, kuşlar yamalı.
Pas tutmuş bir mavi sarkıyor tepemizden,
Yağmur yerine suskunluk damlıyor.
Dilin ucunda unutulmuş bir kelime,
Tebrikler. Üretkenliğiniz bir çığ gibi ülkeyi kaplasın ve sizleri örnek alanan iyi insanlar çoğalsın.