Gidişin,
bir kapı sesi kadar kısa,
bir ömür kadar yankıydı içimde.
Ben seni
bir elveda cümlesinde kaybettim,
ama binlerce susuşta aradım yeniden.
Gözlerimin içinden geçen ince bir akşamdır bu,
piyanonun tuşlarına değen bir elin
ölümü unutturacak kadar yavaş
ve ölümü hatırlatacak kadar kimsesiz.
İlk nota…
bazen bir soru
ne çok şeye cevap veriyor,
“iyi misin?”
ve sen susuyorsun.
çünkü iyilik bir evi terk etmiş gibi duruyor içinin ortasında.
Bazı sabahlar tam açılmıyor pencere,
pervazında eski bir şiirin lekesi var,
içeri senin olmadığın kadar loş bir ışık sızıyor
ve ben hiçbir şeye tam uyanamıyorum.
Çay bardağında eksilen bir yudum gibiyim
Bir gün gittin...
Ne bir söz bıraktın ardında,
Ne de düşlerimin içine tutunacak bir sıcaklık.
Bir sandal gibi bağlıydım sana,
İpim senin elindeydi,
Sen kestin.
motorumun aynasında
güneşin kan kırmızısı, bir yanılgı gibi
akşamın en kırılgan saatinde
ufuk çizgisiyle göz göze geliyorum,
ve biliyorum, hiçbir şehir
bunu tekrar edemez.
"Yaş otuz beş! yolun yarısı eder"
diye başlamıştı bir ömrün yangını Cahit,
oysa çoğumuz henüz sözcük seçerken
yarım kalmış cümleler gibiydik…
bir gövdeye ağır gelen kalp gibi,
bir şiire fazla gelen yalnızlık gibi.
Her yaz, Bursa’dan İzmir’e
otobüsün cam kenarında gözümü ovuştura ovuştura iner,
yorgun bir takvim gibi uzanırdım anneannemin serin evinin bahçesine.
bütün şehir ter içinde kalırdı,
ama onun elleri hâlâ
ilkbahar serinliğinde bir dua gibi uzanırdı alnıma.
bir akşamüstü yırtığı gibi düşüyor ömrün üstüne zaman
suskun, soğuk ve anlaşılmaz
ne saati geri alabiliyor insan
ne de kalbini ilk çarpışına taşıyabiliyor yeniden
anılardan yapılmış bir harita veriyor sana
sen yürümeye başladığında
dünya biraz daha dengelendi oğlum
çünkü her adımında
benim içimde bir hayat yeniden filizlendi
ve her düşüşünde
ben diz çöküp kendime baktım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!