Sen gittikten sonra
zamanın ne yüzü kaldı bana,
ne de sesi…
Dakikalar kördü,
saatler sağır…
Yalnızca içimde çalan
Senden sonra ne kaldıysa
adını bile unuttu rüzgâr
pencerelerde birikirken paslı yalnızlık
zaman, kalbimi susarak geçip gitti
bir çığlığın en içli yerinden
düştü gece…
Bir akşamın sessizliğine düştü adınız,
kim bilir hangi rüzgâr taşıdı son nefesinizi
bizim yüreğimize.
Anneniz,
o gün saçlarını ağır ağır topladı,
bir gün dedin ki bana:
“neden gökyüzü bu kadar yüksek?”
orada kaldım.
bir babanın susması
bazen bütün filozofların konuşmasından
daha ağır gelir.
Serin…
her şey geçer.
yaz, sonbahara,
gülüş, suskunluğa,
çocukluk, ergenliğe…
ve bir gün ben de geçerim bu dünyadan
Gidişin,
bir kapı sesi kadar kısa,
bir ömür kadar yankıydı içimde.
Ben seni
bir elveda cümlesinde kaybettim,
ama binlerce susuşta aradım yeniden.
Gözlerimin içinden geçen ince bir akşamdır bu,
piyanonun tuşlarına değen bir elin
ölümü unutturacak kadar yavaş
ve ölümü hatırlatacak kadar kimsesiz.
İlk nota…
bazen bir soru
ne çok şeye cevap veriyor,
“iyi misin?”
ve sen susuyorsun.
çünkü iyilik bir evi terk etmiş gibi duruyor içinin ortasında.
Bazı sabahlar tam açılmıyor pencere,
pervazında eski bir şiirin lekesi var,
içeri senin olmadığın kadar loş bir ışık sızıyor
ve ben hiçbir şeye tam uyanamıyorum.
Çay bardağında eksilen bir yudum gibiyim
Hüzün, sorgulamanın bedelidir.
Bir kelimenin ardında susan,
bir gülüşün arkasında solan
o ince kırık,
hep aynı kökten beslenir:
"Niçin?"




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!