Denizciler, neden beyaz giyerdi, alabora olmuş sandal düşlerinde,
Gemilerinde...
Kuşlar, neden kuzeye uçardı, kanatlarını çırparken mavi enginliklerinde,
Maviliklerinde...
Zaman, geriye sarsaydı;
Oğlan, kızın saçının telini koynunda saklarken;
Deniz çarşaf gibi dingin,
Her nedense hırçınlığından o asi duruşundan eser yok,
Dizginlerini kaptırmış olmalı...
Maviliği şaheser, grisini yeni atmış...
Uzan şöyle sırt üstü derinliğine;
Uzat ayaklarını güneşin uzun kollarına...
yalnız kalıp da yine,
gözlerinin bent kapaklarını,
her açtığında;
gürül gürül akarken,
gözyaşların,
gönlündeki kurumuş,
Gölgen,
kanıksanmış yeşilin;
Oh ne âlâ, ne güzel..
İzdivac ister!
Lâl-ü gevher'e, nefes olur..
hatırlıyorum da,
küçükken, küçücükken,
kibrit kutusu oyununda;
kibrit kutusunun her atışta,
neredeyse her atışta,
dik gelmesini gözler beklerdik.
Duvarda ki resim kara kalem,
Dip notu fark ettim...
Duvar kerpiçten, kireç badanalı,
Şömine, tek odanın merkezinde isli ocak...
Ocakta üçlü sac ayağı, kızgın...
Şişe dizilen kuşbaşı, kuyruktan...
Sabah sabah, gün ağarmadan, çiy vakti;
Ovuştura ovuştura ellerini,
Turfanda faraziyeleri topluyor...
Daha dünyanın sarı lambası ; aydınlığını çakmamış bile....
Turnalar, göçe yeltenmemiş,
Başaklar, seyrelmemiş daha...
bir kısır döngüdür hayat denileni
bitti dediğin anda yeniden başlar..
Saat 04.09...
Hüzünden örülen duvarların harcının karılıp son tuğlanın,
İçe örüldüğü andaki sancıyı tarif mi edeyim?
Duvarı yıksana!
"Berlin Duvarı" bile yıkılmadı mı,
Kasım 1989'da?..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!