Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz, olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur, kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski, unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar, onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer, yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
ne şeytanı an ne salavat getir derler... en ıyısı hıç işlememek dıyecegım ama ne mumkun.. rank kan kırmızı... yada sıyahın olabıldıgınce koyu tonları..
Günah diye bişey varsa; bende en uçlarda ve keskin çağrışımlar yapar.. Bu keskinlik yüzünden de kan kırmızı olduğunu düşünürüm renginin... Ama bunu ille de siyahtan beyaza bir renk skalasında değerlendireceksek...; Uç oluşu ve keskinliği yüzünden siyah yada beyaz olmalı gibi sanki.... GRİ ise bütün yumuşaklığı, esnekliği, hoş görüsü, sevecenliği ve çoğul bakış açısıyla olsun olsun da sevabın rengi olsun........diye düşünüyorum.. :))
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
Aziz Augustinus, insanı bir ihtimal olarak görür, yani - ilk günah - varlığın küçüklüğü - ile aynı şey değil, somut
bir hatadır, insanın kendini tercih etmesi Tanrı dan yüz çevirmesi, varlığının küçüklüğü gerçek anlamda bir
küçüklüktür, bir hafiflik, ve yetersizliktir, fakat bu nedensellik ilişkisini toptan ortadan kaldırmayı başaramaz, özgürlük düşüşten önce nasıl olup da kötülüğü seçmiştir, bu kendini reddeden ve var olmayı değil hiçliği seçen
özgülük nedir, İnsanın, Tanrının tümel varlığı karşısındaki, varlığının küçüklüğünün karşısına din, sonsuz bir
hayat yerleştirir, bu bizi ölümden kurtarır, fakat dünya hayatını ilk hatanın keferetine ve uzun bir cezaya dönüştürür, din, ölümü öldürerek, hayata hayat verir, sonsuzluk an¹ı boşaltır, çünkü hayat ve ölüm birbirinden ayrılmaz, ölüm hayatın içinde mevcuttur, ölmek üzere yaşarız, din, ölümümüzü alarak,hayatımızı da elimizden alır. din ebedi hayat uğruna, bu hayatın ölümünü vurgular.. Dünyaya şaşırırız, çünkü kendisini yabancı, tekinsiz,
olarak sunar, dünyanın bize karşı ilgisizliği, bütünü itibarıyle bizim varlık ihtimalimizin ona verebileceğinin ötesinde bir anlamı olmamamasından kaynaklanır, bu ihtimal de ölümdür, çünkü insan doğduğu anda ölecek kadar yaşlanmış demektir, doğduğumuz andan itibaren hayatımız yabancı ve tekinsiz bir yerdeki sürekli bir
varlıktır.
Octavio PAZ, Meksikalı ŞAİR, DAHİ, 1998
Uğruna can verdiğimiz yerde göründü,-demesi Yahya KEMALİn, Osmanlı Tarihini özetlerken, tam da budur,
kendi dönemlerinde benzersizdiler, donanımlı yöneticilerin açtığı yolda, kendileri de aynı saygı ve yerine
getirme iradesiyle, yerlerini hakkıyla kazandılar, hepsi olmasa bile çoğu, halbuki modern evre de bu en düşük
seviyeye çekilir, demokrasi ile şekillenen halkın yükseltilmesiyle, gerçekte öyle bir şey yoktur, yüzeysellik, ve
donanımsızlık hakimdir, iki dünya savaşında olduğu gibi ve teknik imkanlarla donatılmış, üstelik buna hakim
olabilecek kaliteyi de koruyamayan insan, en ufak bir ekonomik çalkantı da, yerini koruyamaz ve vahşetin
kucağına düşer, istenilen olmuştur, başından atılır, kuyuya, en çok karşı irade gösterip, - yırtınan - da başarabilirse kurtulacaktır, yani Kierkegaardın başlama vuruşu yaptığı - 1855 - yeni dönem bütün ağırlığıyla
dünyaya çöker, sadece oyun - vicdanından talimat alanlara açıktır artık - o ölesiye çileyi yaşamadan da geçit
verilmeyecektir, bu sürgün varlığına, kolayca elinden alınan, iman en güçlü çelmedir, düşmemek de, o eski,
unutulmuş, köhnemiş imanı kendi içinde kurabilip, kavgasını verecek gösterene açılacaktır artık kapı,tamamen suratına kapatılmıştır, kötülük çığ gibi, iyilik iyice cılız, yapabilnse ebediyetin kucağına oturur ki, o da çok büyük,yani bu sarmal, keskin bir bıcak gibi çalışır, modern evrede yardım edecek kimse, yoktur, ve top
tamamen sendedir ve gayretinde, - O birey - dediği ağır yük budur işte, yeni dönem dağdan insanın üstüne
yuvarlanan bir çığdır, kurtulmak da ölesiye bir irade, farkeden bir şey olmamıştır, eskiden de adanmışlar,
onun için can verdiği kadar vardı, Türkler örneğinde olduğu gibi, sadece bu dünya çapında minimuma indirilmiştir, kim değerlere değer katarak, ve göze alarak ölümsüzlük kervanına katılacak, toplumlardan secer,
yani kavgasını verenlerden, kısaca Mehlika Sultaana Aşıklardan.
Mehlika Sultana aşık yedi genç, artık dönmeyecekmiş dediler. - Yahya KEMAL,
Niye dönsün, ölümüzlük bu ve haketmiş, kızgın delik değil ki geri dönmek istesin.
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ Konuşuyor.
sanırım karadır..kendi gibİ..! !
gördüğüm bütün yüzler kırmızı.bütün fonları hayatın.hepsi kırmızı.
günah kırmızısı.
ne şeytanı an ne salavat getir derler...
en ıyısı hıç işlememek dıyecegım ama ne mumkun.. rank kan kırmızı... yada sıyahın olabıldıgınce koyu tonları..
günahina göre degisiyormu acabaa? ? :)))))
Günah diye bişey varsa; bende en uçlarda ve keskin çağrışımlar yapar.. Bu keskinlik yüzünden de kan kırmızı olduğunu düşünürüm renginin...
Ama bunu ille de siyahtan beyaza bir renk skalasında değerlendireceksek...; Uç oluşu ve keskinliği yüzünden siyah yada beyaz olmalı gibi sanki....
GRİ ise bütün yumuşaklığı, esnekliği, hoş görüsü, sevecenliği ve çoğul bakış açısıyla olsun olsun da sevabın rengi olsun........diye düşünüyorum.. :))
ateş kızılı...
GRİ olmasın sakın? ..
bence mavidir
ALACA...
beyaz puantiyeli kırmızı.
sadece farklı dalgaboylarından biri...
En uygunu KIRMIZI.......
bencede kırmızı yada siyah olmalı
kırmızı ve siyah
olsaydi kirmizi ve tonlari olurdu
günahın rengi,kokusu,biçimi,nedeni yok bence.....günah..hiç istemeden bazen hiç fark etmeden, içimizi koyu kırmızı rengi ile sinsice boyar..