Arifçe benliğinden tabiatı sevesin
Sabahıma doğanlar ölüm anı kaç saat
Açlığı oburluğun gönül geçmez hevesin
Pamuktan yâr döşeği sonsuz sanma bu hayat
Akşamının müjdesi güneşimin batışı
Manzarası gözlerin rengine bulandığım
Nefesimi keserek rüzgârım esiyorsun
Eşiğinden türaba engine ulandığım
Küllerimi yakarak közlerim yaşıyorsun.
Ne hoştur baharların gülüşlerin saçılır
Suskunken her şey yalnızlığına ah…
Dili olmalıyım alfabelerinin
Okumalıyım hecelerini gözlerinden
Bir sevincin düşünü çocukluğun
Kondurmalıyım kanatlarına heybe takıp
’’Taşımalıyım kırlangıç yuvalarına’’.
Susma ne olur...
Böylesi suskunken sen
Ölüm bile zor gelir bana
Haykır cellâdın yüzüne
Tükür özgürce
Darağaçları kurulmuşsa
Gök kubbenin altında
Rafa kaldırılmışsa adalet
Kışı kıyamete çalmışsa ocaklar
İsyankârım sensizliğe
Karanlığa gerilmişse eller
Yaralı ceylanın geçidi gözler
Uluyor içimde yüreğim hazin
Gecenin paltosu rengini özler
Ürperir bedenim üşüyor yazın
Kalem midir kaşın şiirim sürsem
Göklerin peşrevi yakmış abayı
Titriyor bedenim öz benek benek
Karakolda ayna soğuk sobayı
Kestane cevizim köz benek benek
Puslu balkonların sokaklar susmuş
Ah… Zamana meydan okuyan kadın
Namludur kurşunu sıkar gözlerin
Hayalimde düşün dilimde tadın
Ballıdır peteği yıkar gözlerin
Zalimsin ayrılık kışın bir başka
Boşalırcasına yağdı bulutlar
Aşk sokağı gülü açıldı soldu
Maviliği göğe sağdı umutlar
Mabedi kalbimi güldüren yoldu
Saflığım yıkandı yağmur suyundan
Sorgularım aynalarda zaman zaman kendimi
Yansıttığınız kişi miyim diye?
Daha dün annemizin ak sütünden emerken
Reva mıydı öksüz ve yetim fidana duruşum
Boyum posumca düzgün müyüm ey Tanrım!
Tahtına âşık kuruluşum.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!