Ruhun üşümeye donmaya görsün
yalnızlığının dayanılmaz soğuk karanlığına hapsolmuş
hangi mevsim güneşi ısıtırdı teni
titremeli hallerinden sönmüş
bin bir yaralı ocaklar.
Ey şair!
Şairim diye yola çıkmışsan eğer unutma
Yalnız şövalyesin artık
Küsme yalnızlığına dert etme sakın
Sahte gülücüklerini halkın el çırpmalarını
Umursama asla aldanma.
Yalvarma ne olur dil dökme yine
Boğma öpücüklere kal deme
Gidiyorum buralardan bu gece
Alevli yıldırımlar inince.
Tatlı isteklerin sevecenliği bakışlar
Rengârenk gelincik tarlası ruhum
Kaynadı kanım! Devinimli dansında
Dalgalı denizlerinden coşkun
Yağmurlu esintilerinden
Öz Anadolu... Kutlu yurdum.
Eceli sorgulamaz kendimizi adarız
Umursamaz düzende yol alır yüzer gemi
Elemlere kaygısız çoğalarak tadarız
Kınından çıkar hançer damardan süzer demi.
Tapınma âlemin zahir malına
Kulluk Tanrıyadır sual güç olur
Sırat köprüsüne ahir halına
Kıldan ince köprü azap suç olur
Zalimin zulmüne her hilesine
Elem tohumları ekilmişti bir kez
Yeşerecekti kötülük çiçekleri elbet bir gün.
Fırtına öncesi sessizliğin habercisiydi
Havada asılı kalan teleklerin savruluşu
Çığlık çığlığa kuşların
Hançerdi sözlerin sapladın meşkle
Yaralı nağmeler diller sancılı
Doğmadın gönlüme layığı aşkla
Ruhumda coşmayan seller sancılı
Alnımın şavkına bakmasın şaşı
Müjdesi mi limanın yol alıyor bir gemi
Hançerlenmiş bulutlar dolular başımıza
Yazısız tarih kader yaşamak garip demi
Kuyumuzu kazanlar ağular aşımıza
Hazan vurmuş bağları gülleri nefesinde
Hüzün giyinmiş eylül yapraklar solgun niye
garip kalmış ocaklar terkedip neden gittin
yoksunum güneşinden üşüyorum yâr diye
dumanı taze kahvem gözümde nasıl tüttün.
ah… kar yağmış başıma ağustos sıcağında




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!