Her AN'ın varlığının bile muallakta olduğu bir yaşam formu içinde iken mutlaklıklar yaşadığımız deneyimlere ve deneyimlere yüklediğimiz anlamlara göre değişiyor. Dünyada yedi milyar insan varsa, yedi milyar din ve yedi milyar tanrı kavramı vardır. herkesin inandığı ve bilinç seviyesinde canlandırdığı din, aşk, tanrı, yaşam tanımları birbirlerine teğet geçen düşünceler yaratırlar.
Seninle aynı bilgiyi almış ve aynı öğreti içinde yoğrulmuş bir insan ile bile aynı fikirde olmayabilirsin inandığın bir dava konusunda. Böyle olunca da mutlaklık kavramı sadece kavram olarak bir kenarda kalıyor.
Her canlının yaşam formunda taşıdığı ve kendi gerçekleri ile ilerlediği bir süreci var ve bu süreç sadece onu ve düşüncelerini bağlıyor. Bütün bu eylemselliklerde ortaya çıkan tek tezat şey, her bilenin kendi gücü doğrultusunda bildiği ve inandığı şeyi kendisinden zayıf gördüğü insanlara dayatıp onları da kendi gerçekliğine çekme çabasıdır.
Bütün yaşadıklarının bedelini ödeyip geçiyorsun hayatta. Her acı bir yaşanmışlığın bedelidir ve diyetini ödemiş olursun kendince işlediğin her bir suçun. Bu yüzden, kendini bağışla ve mutlu ol.
Bertaraf edilen her Ben'lik büyük fırtınalarla geri döner. Hayattaki tek gerçek (bana göre) kendi değerini bilen Ben makamına ulaşmak ve o makamda önce kendine sonra bütün varoluşa hizmet ederek ilahi olarak tanımladığın şeye varmaktır.
Kutsallık ve mutluluk değerini kaybeden her şeyin üzerinde olan ve her şeye değer veren BEN' "insan" dedir...
belki de yaşadığımız bütün acıları bir tek mutlu ana kurban etmeyi öğrenmemiz gerekiyor...
Karar verdim artık değişeceğim diyen ne kadar çok insan var...
Oysa, karar verirsin ve çıkarsın yola. Bakkala gitmeye karar verdiğinde ne yaparsın; giyersin ayakkabını ve çıkıp gidersin alman gereken şeyleri alırsın. Hayatta böylesine basittir aslında.
Acı veren bir ruh halinden, olumsuz bir durumdan çıkmak istediğinde bir karar alırsın ve çıkarsın. Gider alman gereken ne varsa (mutluluk, sevinç, aşk, sevgi, huzur vb.) onu alırsın... Döndüğünde de artık giden sen değilsindir bu yüzden gördüğün acıtmaz çünkü artık değişim başlamıştır ve sırasını savmıştır acının o an sende olan halleri...
Tek bir şey vardır bu süreçte, yaptığın her şeyin ve aldığın her kararın sorumluluğunu almak...
Mutluluk, etrafındaki bütün insanlardan ölmek ve kendine doğmaktır...
Hayattaki sırat köprünüz, bütün ikiliklerden arınıp gördüğünüz her şey ile bir olduğunuz andır. Ancak bu şekilde kendi sıratınızı geçip insanlığın cennetine girebilirsiniz.
Ancak bu şekilde özgür olabilirsiniz.
Ben Prometheus'un ateşinden yanarak düştüm toprağa
ve aşk alevi sararken tenimi
yaşamın tüm sürprizleriyle bedene bürünüp
salıverdim kendimi insanlar arasına.
yüreğimde aşkın alevli sıcaklığı,
elimde yüreğimin yansıması,
İşçi sınıfından devşirdiğimiz hayat kırıklığımız vardı diye ikmale kalıyorduk aşkta.
Kaç sömestr yürek akıntısı yaşadık kimse bilmez,
elde peşkir, avuçta sımsıkı hasretlikler ile geçiyorduk, bütün işçi sınıflarını.
İşçiye AŞ/k ne hacetti, başında devlet babası var iken.
Zaten sömürü dediğimizde kemirgen bir hayvanın vebalı düşü değil miydi?
atalardan çocuklara yadigar kalan
her gelişimle ışığa düşer zaman
ıslanırım tuzlu bir tad bırakarak tenimde
balıklar akın eder iyotlu tadıma
salamura zevkler olur yolculuklar
kapağını açamaz yığılmalar ile toplanırım




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!