Muhammed Aheng Şiirleri - Şair Muhammed ...

Muhammed Aheng



-/Dünya bir ayrılık türküsüdür bestesiz
Kaf Dağı’nı adım adım arayıştır yaşam
Yarım kalan girift bir rüya: Ayrılıktır o-/

Devamını Oku
Muhammed Aheng


Evrenin gizemine takılmışsa zihin
Nedenler nasıllar dörtnala hücum ediyorsa
Dalıp gitmişse gözler en dipsiz derinlere
Beyin, çınarını deviriyorsa kör gecelerde sorularla
Kemik uçlarına dayanmışsa katil sızı her şafak

Devamını Oku
Muhammed Aheng

Gül teninde can bulduğum gülnarımsın
Gülcemalimsin sarsak ruhumun gülzarında
Gülaba bulanmış kokun yayılır gülistanıma
Gülbiz gözlerinde masal devşirdiğim gülbağımsın
Gülçehrem, gülendamım, biricik gülbaharımsın

Devamını Oku
Muhammed Aheng

Gece tatlı bir yağmur çiseledi ansızın
Gözlerine konuyorsun hayallerimin
Hayalinya
Düşlerimde leyli saçların
Kehribar güzelliğinde parmakların
Ve ab-ı hayat yüzün, gözün

Devamını Oku
Muhammed Aheng

Rüya gibiydi okuldaki ilk anım
Cıvıldaşan bir kuş, uçan bir kelebek
Her yanım rengarenk, büyülü
Kimimiz delikanlı, kimimiz genç kız
Bak görün işte çocuk değiliz artık
Saçlarım havalı, bir o kadar da yürüyüşüm

Devamını Oku
Muhammed Aheng


Çocuğunu evlendiren bir öğretmen abimizin daveti üzerine düğüne gitmiştik o akşam. Gökyüzü berraktı. Tebessüm edercesine yıldızlar parlıyordu ipil ipil. Havanın ideal sıcaklığı düğünün sıcak atmosferine karışıp bizleri mutlu anların ülkesinde gezdiriyordu aheste aheste. Zaman hızla akıyordu, gökte kayan yıldızlara nispet yaparcasına. Düğün merasimi daha bitmeden bazı arkadaşlarla damadı tebrik ederek salondan çıktık. Eve vardığımda neşeyle üstümü değiştirip oturma odasına geçtim. Saat 22.30 civarındaydı. Açık olan televizyonda garip bir görüntüye ilişti gözüm. Bir ana yolda biraz tank, biraz da asker görüntüsü. Detaya bakmadan geçtim. Fakat içimde galiba Afrika Kıtası’nda az gelişmiş bir ülkede gene sıkıntı var, diye düşündüm. Birkaç kanalda alt yazı olarak tekrar gördüğüm haberin Türkiye’de olabileceğine dair hiçbir ihtimal yoktu zihnimde.

Demokrasi yolunda ciddi adımlar atmış, ekonomik olarak her yıl büyüyen, gelişen ve dönüşen bir ülkede askeri darbe kimin aklından geçebilirdi ki? Askeri darbeyi gerektiren ekonomik, siyasi, askeri, sosyolojik açılardan kayda değer hiçbir gerekçe görünmüyordu. Müslüman ülkelerin rol model aldığı; tüm dünya ülkelerinin olumlu gelişmesine gıptayla baktığı Türkiye’de askeri cunta kavramı tarihin tozlu raflarındaydı artık. Kim, neden, niçin darbe teşebbüsünde bulunsun ki? Zihnim cevabını bulamadığı, anlamadığı soruların karanlık dehlizlerinde debelenip duruyordu. Evdekilerin sorularına, isteklerine hiç cevap veremeyecek kadar hissizleşmiştim o anlarda. Bir anda Atatürk Havaalanı yazısı ilişti gözüme. İnanamadım. Bir daha, bir daha baktım. Aman Allah’ım! Olamaz! Hayır olamaz böyle bir şey! Dizlerimde derman, gözlerimde fer tükendi o an. Öfkeden kaskatı kesildi her tarafım. Koyu bir kasvet kapladı sol yanımı. Üzerimdeki şoku atlattığımda Başbakan’ın ilk demeci düştü haber kanallarına. Mesele netleşmişti artık. “Kimin? Niçin?” bu ihanete yeltendiğini şaşkınlıkla, esefle ve öfkeyle öğrenmiştik.

Hızlı bir şekilde giyindim. Fakat gözümün önünde duran elbiselerimi göremez olmuştum. Elimdeki malzemeleri başka yerde arar oldum içimde depreşen öfkenin şiddetinden. Çocuklarıma hazırlanmalarını söylediğimde eşimin yalvaran sesini duydum: “Durum çok vahim, ne olursun çocukları götürme!” dedi. Eşimle göz göze geldiğimde ne kadar öfkeli ve kararlı olduğumu gördüğünde sadece “sen bilirsin” diyebildi. Alev alev yanan gözlerime bakarak: “Lütfen beni habersiz bırakmayın,” diyebildi. On yedi yaşındaki büyük oğlum Akif ile on üç yaşındaki oğlum Asım’la beraber dışarı çıkarken eşimle bir daha göz göze geldik. Tek kelime etmeden beden diliyle vedalaştık. İsmini Merhum Mehmet Akif’ten alan ve İsmini Mehmet Akif’in müjdelediği Asım’ın Nesli’nden alan iki gencin böyle zor zamanlarda dışarı çıkmamaları kabul edilir bir şey mi? Merhum üstadın kemikleri sızlamaz mı? Böyle bir gece için büyüttüğüm iki oğulla karanlık gecenin kalbine ok gibi fırladık. Özgürlüğümüze, irademize ve dalgalanan bayrağımıza ipotek koyanlara karşı ölümüne yürüyorduk. Telefonda konuştuğum öğretmen arkadaşlarla bir araya geldiğimizde sayımız yirmi civarındaydı. Bir saat içerisinde sayı binlere ulaştı. Her saniye büyüyen, vatanına, istiklaline ve istikbaline düşkün kalabalığı zapt etmek iyice zorlaşmıştı. Belediye başkanımız, yangın alevinden daha gür olan kalabalığın öfkesini, tepkisini kanalize etme konusunda büyük gayret sarf etti o akşam. Çoğu belediyelerin yaptığı gibi belediyemiz de o akşam askerlerin tüm çıkış yollarını kapatmıştı belediyenin araçlarıyla. O gece yazılan destanda belediyelerimizin büyük payı vardı.

Devamını Oku
Muhammed Aheng


Adı Memed
Sefil İbrahim'in oğlu
Döne'nin körpe fidanı
Yiğit ve mert
Anadolu toprağının deli çiçeği

Devamını Oku
Muhammed Aheng


Mehmet Akif, 1873 yılının sonlarında Fatih’in Sarıgüzel Semti’nde dünyaya gözlerini açar. Akif’in babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi’dir. Çalışkanlığı ve temizliği nedeniyle Akif’in babasına “İpekli Temiz Tahir Efendi” adı verilmiştir. Akif’in annesi ise Emine Şerife Hanım’dır. Akif’in babası Tahir Efendi, ilim tahsil etmek için Arnavutluk’un İpek Kazası’na bağlı Şişa Köyü’nden İstanbul’a göç etmiştir. Tokat’ta doğan annesi Emine Şerife Hanım ise ilim ve alim merkezi olarak telakki edilen Buhara Kenti’nden gelmiş bir aileye mensuptur.
Babası oğluna “Ebcet” hesabıyla Ragıf adını vermişse de aile fertleri bu ismi Akif olarak değiştirmiştir.
Mehmet Akif dört yaşında iken Fatih’teki Emir Buhari Mahalle Mektebinde İlköğrenimine başlar. Daha sonra Fatih İlkokuluna geçer. Küçük yaşlardan itibaren babasından dini bilgiler alır. Üç yıllık ilkokulu bitiren Akif 1882 yılında Fatih Merkez Ortaokuluna başlar. Okul haricinde babasından Arapça; Gülistan ve Mesnevi okutan Esat Dede’den de Farsça dersler alır. Türkçe ve o dönemde popüler olan Fransızca derslerinde de çok başarılı olduğu görülmektedir.
Mehmet Akif ortaokul yıllarında şiire ilgi duyar. Şiir kitapları okumaya başlar. İlk okuduğu şiir kitabının Fuzuli’nin meşhur “Leyla ve Mecnun” adlı manzum eseridir. İlmin revaçta olduğu bir muhitte yetişen Akif, küçük yaşına rağmen (kafiyesiz, vezinsiz) şiirler kaleme alır. 1885 yılında ortaokulu bitiren Akif, kendi isteğiyle Siyasal Bilgiler (Mülkiye) Mektebinin Lise kısmına girer. Edebiyat yeteneği günbegün coşan Akif’in lisede Muallim Naci’nin öğrencisi olduğu için edebi muhayyilesi oldukça zenginleştirir. Akif, o dönemin edebiyat devi olarak lanse edilen M. Naci’den oldukça etkilenir. M. Akif, 1888’de Mülkiye Lisesini de bitirir. Aynı yıl Mülkiyenin yüksek kısmına devam eder. Hayatının akışını değiştiren; sefalet ve üzüntülerin başlangıcı sayılan bir vaka zuhur eder: Akif çok sevdiği ve çok şey öğrendiği babasını kaybeder. Üstad-ı Kâmil olarak tavsif olunan bu zat için M. Akif ileride şunları söyleyecektir: “ Benim hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim.”
Babasız kalan Akif, bir yıl sonra da evsiz kalacaktı. Sarıgüzel’deki evleri çıkan yangın sonucu yanar. Çocuk yaşta babasız ve evsiz kalan; sonsuz acılara gark olan Akif Mülkiye Mektebini bırakıp daha rahat iş bulmak için Halkalı Baytar Mektebine başlar. Okulu birincilikle bitiren Akif, Tarım Bakanlığı Baytarlık Bölümünde memurluğa başlar. Görevli olarak dört yıl boyunca Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan’ı dolaşır.

Devamını Oku
Muhammed Aheng



Gözlerin tarihten hatıra, sevdalara yol gösteren
Bir hüzzam makamı, gözlerinden yüzüme yansıyan
Anne kucağı sessizliği, yalnızlığımın gölgesi
Senden bana, geçmişi her gün hatırlatan

Devamını Oku
Muhammed Aheng

Ey acı! Kaç gece sabahsız gecelerime kondun amansız silahlarla
Amansız silahlarla baskına uğrattın, kanattın yüreğimi ahlarla

Ey acı! Gözlerimde azgın nehirler bıraktın sırılsıklam, paramparça
Kapanmaya niyetsiz, yıllanmış yaralarıma baldıran sürdün hoyratça,

Devamını Oku