Açıldı kolları gönlümün,
Daha önce görmediğim bir güneş yakıyor tenimi,
Bedenim bir başka iklimin yağmurlarında ıslanıyor,
Zihnim, zihninin kuytuluklarında müebbet mahkûm,
Fermanımda bakışların,
Umutlu bir bekleyişin sabırsız aşığıyım.
Gökleri delen dağlar biliyorum,
Yerleri süpüren bulutlar,
İnsan öldüren kelimeler biliyorum,
Hayat veren cümleler.
Evreni görüyorum, zamanı,
Zaman içinde kaybolanı,
Bir gece vakti ulaştı kötü haberi,
Gece mesaindeydi ölüm meleği,
Tebliğ etti ilahi ihbarnameyi,
Aldı götürdü tebliğin malikini.
Kötü haber tez ulaştı bizlere,
Karanlık bir sabaha uyandım bugün,
Farkında değildim.
Üşümüyordum oysa yalnızca uykusuzdum,
Buzla kaplı bir nehre düşen kedi yavrusu kadar
Huzursuzdum.
Söyle sevgilim,
Gitmek mi gerek sence, kalmak mı?
Yanmak mı gerek yoksa yanmamak mı?
Söyle.
Umurunda değil mi yoksa?
Unutmuşum,
Bir katresi dahi yoktur huzurun cihanda,
Bu hakikatte bulunmaz kuşku nihanda,
Zerrece derman ve takat kalmadı canda,
Ruh ve zihin aynı çilede ve aynı hicranda.
İstemez miydim ki bende asude olsaydım,
Ömrümün gölgesi uzanıyor önümde boylu boyunca,
Ben hayata sırtımı döndüğümden belki;
Hayata,
Sararıp soldu tüm umutlar tanıdık bir sonbaharda,
Yanıp da küle döndü yürek harlı felek ocağında.
Ömür dedikleri kan revan olmuş ıstırap yolunda,
Kuşlar misali dağılıp gitti tüm can dostlarımda.
Oysa en kalabalıkları bendim dostlarım arasında,
Kavgalar gördüm,
Kavgalarım oldu
Yendim ve yenildim.
Üzdüm ve üzüldüm.
Kanattım ve kanadım.
Ne yapmışsam onu gördüm.
Ömrüm…
Bir bataklığa saplanmış da çırpınırmış gibi,
Nefessiz kalmış da can çekişirmiş gibi.
Çevresine acıdan başkasını vermeyen kanserli hücre gibi,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!