Toprak gibi şimdi gözlerin; soğuk ve ıslak,
Kâbuslarında terk ettiklerin.
Birkaç damla gözyaşında affedilme umudu,
Kazandım mı sandın zamana aldanarak,
Şimdinin karşı konulamaz cazibesi,
Bir kırmızı dokunur göğsüme,
Bir hilal çizer gecenin siyahına
Ve yıldızlar,
Sayıları kadar,
Gözyaşı döker,
Üzerine kapatılan dağın karanlık kapaklarına.
Biz hep iyi olmaya çalıştık,
Ellerimizi açarken gökyüzüne,
Dua ederken sonsuz bilinmeyene,
Bir başkasına elimizi uzatırken genellikle,
Bize uzanmayan ellere ve kör bir bellekle,
Her daim iyi,
Anlamları yitirdik ilkin,
Duygular, kahkahalar, umutlar
Ve hayaller bir bir,
Günler, aylar, yıllar derken,
Dostlar, sevdalar, heyecanlar
Aş pişirdim yer misin?
Kaş kaldıran el misin?
Ben yazayım sen oku,
Yârim budur der misin?
Bir sabah uyandığında,
Kimsecikler yoktur artık yanında.
Yalnızca;
Silikleşmeye yüz tutmuş anılar,
Her duyumsandığında bir daha keskinleşen kokular,
Bayram sabahları,
Saatimin akrep ve yelkovanı,
Kovalıyor ömrümdeki her mutlu anı,
Göğsüme saplıyorlar sanki,
Keskin ve can yakan bıçaklarını.
Ölümüne yakın uyuz bir sokak köpeği gibi,
Ey yıldız yıldız doğan gecenin nuru,
Müjdeleyip gelen rahmetin füruğu!
Üç ayların eşsiz kapısı aralanıyor,
Bastonu elinde,
Saçları ağarmış ve bükülmüş beli,
Bıyıkları sigaradan sapsarı,
Elinde yeşil kart evrakı,
Yürüyor kentin sokaklarında Remzi dayı.
Beceremediği resmiyetle, dolaşıyor resmi kurumları.
Kahverengi tepeler, mor dağlar,
Gri gökyüzü ve beyaz bulutlar,
Renkler ve renkler tabiatın paletinde,
Sarı, beyaz, kırmızı, mavi, pembe ve eflatun,
Rengarenk çiçekler,
Rengarenk insanlar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!