Oysa ne çok sevmiştim seni
Haya, ar, edep bilmiştim ellerini
Cennetin muştusu bellemistim sesini
Zaman tatlı bir hülya gibi üzerimizden geçti
Şaçların uçuşurdu rüzgarda
Kimisi menekşe kokusunda aradı
Kimisi ıhlamurların çiçek açtığı zamanda
Bazıları bir kadehin son yudumunda
Ve Birileri de arşı titreten bir selâda.
Sevginin yüceliğinde buldum seni
Okunan mahzun ezanların yankısı
Cemaatine hasret Mescidin yarası
Dinmek bilmeyen selâların yası
Filistin kalbimin ince sızısı
Gökyüzünde bir imtihan aynası
Ne yazmalıyım
Veya ne yazmamalıyım artık bilemiyorum.
Tutunduğum bütün dallar bir bir kırıldı
İnandığım bütün doğrular ansızın dağıldı
Kimsesiz, çaresiz ve sessiz kuyulara düştüm
Gökyüzünde yıldız kalmadı
Geceler patlamalarla aydınlandı
Mavi kubbeye kırmızı sıçradı
İnsanlık öldü, insan utanmadı
Körpe goncalar boyun büktü
Bir sokak lambasının izinde
Yanıp sönen sigaraların hüznünde
En ıssız ve en soğuk gecelerde bile
Ben gelmeni bekledim
Gökyüzü gibi bakan gözlerinde
Artık gidilmeli bu şehirden
Çöktü çökecek mavi çatı
Zaten her gün damlıyor tavan.
Anlamsız kaldı pencere kenarı
Gölgelere hasret cadde başı
Yorucu geliyor, hayata anlam vermek
Çok daha kolay her şeyden vaz geçmek
Göğe tohum serptim yağmadı ekmek
Yetmiyor bazen, soranlara iyiyim demek
Sanata yemin olsun çok yoruldum
Senin ellerin çocukken açılmıştı arşa
Şimdi ne diye sigara sarar olmuş
Gözlerin merhametle bakardı hayata
Baktığın ayna ne tez kinle solmuş
Elvan bir Türküydün mahzun yüreklere
Koparmalıyım bahardan kendi filizimi
Yeryüzünden silesim geliyor ayak izimi
Ne ellerin bana mutluluk verdi ne de sigara
Ne kanadı ne de iyileşti açtığın yara
Sana duyduğum hasrete yemin ederim
Aslan abemm