Varlığın sırrına erdim derinden,
Allah'ın nuruyla doldu cism ü ten.
"Var oldum O'ndan" bu aşkın sesi,
Fani benliğimden geçtim ezelden.
Gönlümde bir umman, coşkun ve deli,
Ezelden var idi o, bir gizli sırdı billah,
Ne yer ne gök var iken, Aşk idi anılan Şah.
"Kün!" emri Aşk'tan geldi, coştu cümle bir dergâh,
Ey Aşk, ey Aşk, Sultanım Aşk
Sensin derde dermanım Aşk.
Hakikat meydanına vardım geçende,
Gördüm ki sohbetin kânı meyhane.
Baba Erenler’in elinde câmı,
İçenler mest olur, dîvâne dîvâne!
Sorma bizim meyimizin rengini,
Gün geldi, hak rüzgârı esti de,
Savruldu dünyanın tozu dumanı.
O vakitte durgun sular köpürdü,
Yıkıldı yezidin bendi, barajı.
Varıp da göklere semaha durdu,
Toprak silahsız bir orduyu bekler,
Buğday taneleri sırrını dizer.
Biz ki açlığın kitabını yazdık,
Ekmeğin kıyametini gördük.
Bir ağaçtık, kökümüzde sultanlar,
Âdem'i yerlere çalan,
Kâbil olup cana kıyan,
Nûh'a da biat etmeyen,
Benidim,
Benidim dost benidim.
Gökte beş köşe bir nur parıldar,
Her köşesi gönül sırrın fısıldar.
Şaşkın gözlerle âleme bakan,
Hakk'ı arar durur, derdiyle yanan.
Evvel Muhammed Mustafa bir nurdu,
Otuz beş bahar, sanki bin yıldı,
Yollarında gözlerim yaş ile doldu.
O köyün dağlarını duman mı aldı?
Ben de gurbet elde kar boran oldum.
Yaralı gönlümde dinmez bir sızı,
Kırk gece kırk gündüz çilemden artakalan,
Kırk yara, kırk dua, kırk sır saklı hırkam.
Her yama bir ömür, her dikiş bir ah;
Yenimde Kerbelâ, kolumda Yezid'e lanet.
Bir yama: Bir kış gecesi, kapıya bırakılan ekmek,
Aşkın nuruyla yoğruldu bu cihan,
Bir Kaynak'tan çıktı, sayısız nihan.
Her zerrede bir mana, bir gizli sultan,
Çoklukta vahdeti seyret ey canan.
Her çiçekte bir koku, her seste bir dem,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!