Bir sessizlik var sayfaların arasında,
Her kelimeme dokunan ince bir bakış gibi.
Biliyorum, sen geliyorsun gizlice,
Şiirlerimin kıyısında duran bir yolcu gibi.
Her dizede senin adının yankısı var,
Seher vakti vardım şehre, ufuk nura boyandı,
Her taşında bir zikr vardı, gönlüm aşkla uyandı.
Bir ney sesi dolaşırken gönlüme ince ince,
Ruhum semaya kalkar, döner Hakk’ın dizince.
Mevlânâ dergâhında sessizlik dile gelir,
Ağaç dalları eğilmiş, bakıyor pür-hâleye,
Gök sefâ çekmiş, nazar kılmış o meh-işgâleye.
Aşk ile yanmış gönül, nûr olup düşmüş semâ,
Bir tecellîdir zuhur eyler bu âb-ı bâleye.
Bir zamanlar kalbim çocuktu,
masumluğu avuçlarımda taşırdım.
Yağmurda ıslanmakla arınır,
her dua bende yankı bulurdu.
Geceler secdeyle kapanır,
sabahlar şükürle açardı.
Geceye geç kaldı bir otobüs;
camlarında buğu, içimde yorgunluk.
bir adam indi — ben
bir şehrin unutulmuş duraklarından birinde,
ceket cebinde kırışmış bir bilet,
tarihi silik, gideceği yer: sen.
yağmur yeni dinmişti,
kaldırımlar kendi yansımasını siliyordu.
durak boştu;
bir bank,
ve üstünde ıslanmış bir hatıra.
bugün o otobüse yine bindim.
rüzgâr, geceden kalmış gibiydi;
şehrin sokak lambaları hâlâ uykusuzdu.
ters koltukta oturdum bilerek —
çünkü bazı yollar,
geri gitmek için vardır.
bugün o otobüse yine bindim;
senin artık burada olmadığını bilerek.
ama yokluğun, yerini terk etmeyen tek yolcumdu içimde.
başka yüzleri görmemek için
yola bakarak oturdum;
Rüzgârın dizinde sustu sabah,
Bir ses düştü ardımdan — yorgun, mahzun.
Döndüm; gözlerinde bir hastalığın hüznü vardı,
Sanki dua eder gibi bakıyordun,
Benim hâlimi değil, kalbimi yokladın.
Unutmak mı? Asla, Leylâ…
Adın, kalbimin susmayan çığlığına kazındı.
Ayrılık dediğin yolları ayırır belki,
Ama ben seni ömrümün kanayan yarasında saklıyorum.
Ben seni gelip geçici bir heves için değil,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!