Gönlümde nur var, adı Hakk’ın sesi,
Her nefesim zikre döner, her anı tecelli.
Ben yokum derken ben, yokluğumda parlar varlık,
Fena perdesi aralanır, baki kalan yalnız O’nun nurudur.
Kalbim meydan oldu, aşkınla titrer sessiz,
Kapı çalındı; sarı lamba titredi.
Baristanın sesi “orta kavrum” dediğinde
kalbimdeki gece biraz açıldı.
Köpüğün üzerine ince bir yol çizdim;
adına çıkan en kısa güzergâh yine kahve kokusu oldu.
bugün yine şehrin içinden geçtim;
kimse fark etmedi içimdeki boşluğu.
bir otobüs durağında çakılı kaldım —
kalbimin yön tabelası hep sana dönük.
sen gelsen yeter.
Sessizliğin ortasında bir isim yankılanır,
Kalbimin en gizli yerine saklanmış bir sır gibi.
Düşlerime dokunan ince bir sızı,
Her hatırlayışımda sevdaya dönüşür.
Bir gökyüzü kadar uzak,
Gün doğmadan yola düştüm Gülhane’nin gölgesinden,
Süzülüyordu sabah, tarihin sessiz nefesinden.
Serinlik indi usulca Ayasofya’nın taş kubbesine,
Kalbim, ilk ezanla eğildi; secdenin derin sesine.
Sultanahmet’te yürürken, her adımda tarih uyanır,
Ben o gülü soldurmak istemem,
Hep güzelce çiçek açsın isterim.
Kimi zaman arada kalır, kimi zaman susar,
Ama bilirim; bir gün can suyuna ihtiyaç olur.
Ansızın bir bulut gelir,
Ağaçlar bakıyor gök hâleye,
Yağmurun iç sesi süzülür geceye.
Dolunay, suskun bir misafir gibi,
İçimi okşar, yalnızlığa sıcak bir perde.
Gönlümde doğdu nur, adı Hakk’ın nefesi,
Her hece zikre döner, her anı bir tecellîsi.
Benlik silinip gitti, yoklukta açtı varlık,
Fena perdesi açıldı, baki kaldı kudreti.
Kalbim bir meydan oldu, aşkınla titrer hâlâ,
Gecenin secdesindeyim, nura döndü her hece,
Kalbim aşkın harmanında savrulurum tek yüce.
Bir hayâldir her görüntü, ne izim var ne biçim,
Benlik tende eridi, doğdu içte derinim.
Rüzgâr eder zikrini, her esişte “Hu” çalar,
İnsan olmak, bazen susmaktır,
Söyleyecek çok şeyin varken bile.
Bir bakışa sığar bazen bütün bir ömür,
Bir kelimeye yüklenir koca bir kalp.
İnsan olmak, düşmekle başlar,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!