Milena, yüzün külrengi
yorgunsun kışın ağır havası gibi.
Yok oluyor birileri daima.
Ölüyor onlar, Milena,
şimdi öleceğin
ve öleceğim gibi,
Hayvanlar gibi girerler içeriye
Bir yogacı misali çevirdiğim düşüncelerin
Başak olmadığı o gülhatmi alanından,
Fakat tazelik, öylesine arı bir karanlık
Donar ve bulunur.
Daha senden ayrılmamıştım bile,
girdin içime, kristal gibi,
ya da titreyerek,
ya da huzursuz, tarafımdan yaralanmış,
ya da aşkla dolu, gözlerini
kapatır gibi sana sürekli verdiğim
Çok da hevesli değilsin,
yoksulluk
korkutur seni,
çok da istekli değilsin
pazara yıpranmış ayakkabılarla gitmeye
ve eski giysilerle eve dönmeye.
Avludaki incir ağacının incirleri yeşildir;
Tuğla kızılı sundurma kiremitlerini gizleyen
O yeşil asmadaki üzümler de yeşil.
Para tükenmiştir.
Nasıl da hissederek bunu, oluşturur acılığını doğa.
Sonra geldim başkente, sisle ve yağmurla sersemce doymuş.
Hangi tür sokaklardı bunlar?
Yıl 1921, elbiseler dolup taşıyordu sokaklarda
bunaltıcı dumanında kahvenin, gazın ve tuğlanın.
Öğrencilerin arasında dolaşıyordum, anlamadan,
Ve dolaştım durdum denizlerden limanlara.
Maçunaların ve meyhanelerin arasından
açığa çıkardı dünya
tortuları ve dilenci yığınlarını,
bordaların yanında
aç hayalet sürüleri.
Yolculuk
Metro istasyonunda.
Afişler arasında bir izdiham
dik dik bakan o ölü ışıkta.
I
Seslerden bir çağıltı saban sürenin ardından.
Dönüp bakmıyor. Boş tarlalar.
Seslerden bir çağıltı saban sürenin ardından.
Birer birer çözüyor gölgeler kendilerini
ve düşüyorlar yaz göğünün uçurumuna.
Eskiden o muhteşem tüyleri sabırsızlıkla fırlatan ve uçuran
Şimdi yolda yatıyor yamyassı eski bir deri eldiven gibi,
Ve Tanrı’nın çılgın arzusu misali, havanda dövüyorlar onu
Bütün gün boyunca, o muazzam tırların o devasa tekerlekleri.
George Barker (1913-1991, İngiltere
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla