Sen de bilirsin hüznün incelmişliğini,
Fırınında değil, mezecilerinde bulunur kalbimizin,
Oysa keder, kara ekmek gibi zorunlu neredeyse...
Senin verdiğin hüzün kedere dönüşüyor gitgide.
Sabah güneşi vuran doruklardan,
Pembe rengi sildim şimdiki halde...
Gönül çeşmesini tâ durulunca pâk...
Etmeye bir ömür yetmedi.
Güller ki neyden fazla inlerken,
Nemli gözlerle bir mâzi,
Ve tâlik yazılı çeşme
Nerdeydi?
Aşk var sanıyorduk, bu ne boş ümitmiş
Aşk, sadece eski çağlara aitmiş
Birçok kişi yıllar yılı beklerken onu
Kalbler boşa çarpmış ve ömürler bitmiş
Sanma sevgim benim bencillikti,
Sen olmak isteğiydi, sencillikti.
Ne de güzel şekillenmiştin dünyada,
Kalacaktın sanırdım bu ne bolluktu.
Sen olmayınca sade Taşkasap semti oldu
Sen olunca gülistanlık, güllüktü.
Bütün sevgilerdeki zehir de ne?
O son buluşların fısıldadığı
En çok sevdiğimiz andır yine,
En çok duyduğumuz an yalnızlığı.
Yoğun sevgide Ben’im suçum yok;
Dış dünyâdan, Sen’den geliyor bu...
Yoğun acıda Sen’in suçun yok;
İçimdeki Ben’den geliyor bu...
Fakat, diniyorsa bu acı bazan,
İçimdeki Sen’den geliyor bu...
Başta,sevinç getirir kısa süre
Ortada ve sonda yıkıntıyı yaşamanın
Adı,Aşk'tır
Hatta geriye sarıp da kaseti,
Bir ömür dolduran coşku ve haseti
Ve yaman bir çöküntüyü yaşamanın
1943 ABLALARI
“Ey gözlerinin rengi kadar kalbi güzel kız”lar
Geçip gittiler...
-Zaten çok güçsüz idiler-
Ne savaşı durdurabildiler,
Kendimle baş başa kalınca
Çok defa,
Hava soğur, anılar tipisi başlar
Kar zerreleri yüzümü acıtır, burnum alnım buz gibi
Bu yağış, bazan iri taneli bir dolu
Nerdeyse kafatasımı kıracak,
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler