Uğultu, dağ başına kadar izlesin beni,
İzlesin beni uğultu doruğa kadar,
Her biri bir ses perdesiydi, çevremdeki insanlar...
Saz semaisi sussun şimdi;
Öyküler ilginçliklerini yitirdiler,
Ümit ise, geçerliğini...
Ey nevnihal senin misalin,
Hayalde düşte bile görülmez...
En az yüzyıldır Beyoğlunda,
Gezer ve süzersin gözlerini.
Sonra eve nasıl dönersin?
Sarıyer minibüs durağında
Kaybettiğim eski İstanbul bir gün
Yaşlı, hasta bir beyefendinin,
Terekesinden çıkacak
-vefatından hayli sonra –
Ben o günü sanmam ki göreyim
Fakat o gün geldiğinde
Bir ses dolduruyor kulaklarımı,
Ne kadar da Deniz kızı Eftalya,
Borulu gramofonlar inlerdi,
En tramvaylı 1935 Istanbul'unda
Ve en yalnız, en bitik bir İstanbullu
Anardı Yemen'de gömülü olan
Uzaklarda olman daha iyi
Kangurular ve koalalar gibi
Uzaktan, haziran günleri gönderirsin,
Yakındansa dolu, kar ve tipi
,
Füsun ki, gözlerinin postnişini o idi,
Kederdir yüregimin degişmez postnişini
Kırmızı mavi deniz karardıgında akşam
Yüregim zaten soğuk, çek yalnızlık! Elini
Birazdan görünecek o çatık kaşlı adam,
Ve serbest bırakacak anıların selini....
Siyah madendendir ölümün jeti,
Tekerlekleri pistten kesilir.
Kesilmesiyle birlikte yolculuk biter,
Havalimanı karşıda belirir.
Dünyada –henüz unutmadınız-
Karanlık siyahtı, burada aksi
Mecdelli Meryemsiz Batı
Sen, orada duran, yoksa Mecdelli Meryem misin?
Ne kadar uzakta kaldı değil mi günlerin?
Sen ki inandığının-belki de sevdiğinin-
Ayaklarını saçlarınla kurulamıştın.
Bütün olaylardan önceydi Kitap,
Hayli uzun zaman yumağı bir de
Bir ölüm gecesi...doğum ve nice
Ölümler, doğumlar, yine ölüm...
Yürek çöküntüsü ya da sevinç haberi,
Gördüm yüzünde ışıyan yazları,
Keskin ağzından ayrılık kılıcının,
Yüreğimin yediği darbe,
Bu acının;
En uç örneğini bana tanıttı:
Neden kısas uygulandı ki yüreğime?
Ne suçtu ne de bir suça kanıttı,
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler