Tarihten çıkıp da gelmiş gibi çadırlar.
Sağlı sollu ,saf saf dizilir tezgahlar.
Tezgahların üstünde iştahları kabartan,
Sadece parayla alınan
Rengarenk sebzelerin;
Çekici meyvelerin
Pirim, atam!
Geride kalan son varlığım,
Sevgisinden içmeye doyamadığım,
Gölgesinde yaşamaya kanamadığım.
Hayatın ağır yükünü omuzlarında taşıdı yıllar yılı.
Artık seyretmiyorum güneşin doğuşunu,
Beni ilgilendirmiyor hayat dolu oluşu;
Çünkü sen varsın hayatımda,
Geziyorsun damarlarımda.
Güneş gerekmiyor dünyama.
Fazla gelir iki güneş bir dünyaya.
Dünya dönüyor aşkın sarhoşluğundan.
Mevsimler dökülüyor yıllardan
Sana bir an önce kavuşma hasretinden,
Sararan günlerim düşüyor ömrümden.
Penceremden karanlık odama giren ışığım.
Gözlerimi seninle açıyorum güne,
Seninle kapatıyorum geceye.
Bakma böyle göründüğüme.
Seni unuttum zannetme.
Silinmez imzan var her hücremde.
Basılan mühürsün, senle çarpan yüreğime.
Tükenmeyen uçsuz bucaksız sevginle
Çağırıp durdun Kabil’i merhametli sesinle.
Gelsin sığınsın huzur veren serin gölgene,
Barışı ve esenliği keyfince tatsın diye.
Kabil’in
Soğuk yüzlü kışın
Sıkışıvermiş ortasına
Sıcak gülüşlü bir gün
ve ben herkesten sürgün.
Senin hayalinle ısınıyorum
Fotoğraflarınla eski günlerin tadına varıyorum.
Tüy dokunuşlu fırçalar becerikli ellerinde.
Beklediğim güzellik taze tuvalinde.
Boynu bükük, boyası dökük sahillerimde;
Üzgün güneşimin parlaması zarif ellerinde.
Hassas dokunuşlu, usta parmaklı;
Tehditkar kartalların ve yırtıcıların
Bakışları altında nazlı nazlı süzülen;
Sultanların, kralların, padişahların
Haberlerini getirip götüren
Ulakların torunu;
Özgürlüğün sembolü,
Araba vızıltısıyla dolu yolun kenarında,
Ölü tekerleklerle ördüğü dünyasında,
Nefes alıp veren çınar kendi havasında.
İşinin başında, kavruluyor yağında;
Suskunluk yağıyor yüzünden bayram sabahında.
Cazibesiz manzarasını örtüyor örümcek asma.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!