gömleği kısa kollu
eski evi mantolu
sıcak kış ve serin yaz
balkonları dopdolu
tüm gözler duvarlarda
gençtin, havalı havalı gezerdin
sivri burunluyla çimi ezerdin
parkta uzaktan uzağa süzerdin
fıstık gibi kız oldu bana anne
babana yaptırdın koca düğünü
Yaprakları pul pul dökülmüş,
Kabukları tel tel sökülmüş,
Ulu ve soylu bir ağaçtım sanki.
Cik cik öten bir kuş gibi,
Tünedin pır pır eden ruhumun dalına.
Gözlerin ışıklı birer tomurcuktu
içim dışım yolculuk
orman olmuş yüzdüğüm dere
içine dalınca açar yara bere
titriyor kuş cıvıltısıyla, kurbağa sesiyle
eğrelti, ısırgan, sarmaşık, kelebek
gökleri deliyor arsız çınar
sevgilim, bil, dilim dilim her yerim
altımda ağlıyor, ah, kara kilim
sana baklava aldım dilim dilim
yalanıyor ona yaralı kedim
ha, bekleme benden salon düğünü
Diş Hekimleri Ayşe Çalık’a
Ahmet Özgür Yıldız’a
göz, dudak, saç, kaş almış aklını
vurulmadın mı bir dişi inciye
dişin şiiri mi olurmuş deme
Sabahları fıkra,
Öğlenleri yemek kitabısın.
İkindileri şiirsin.
Uçuyorsun bulutlarda.
Akşamları polisiye roman oluyorsun.
Çözümsüzsün doğrusu.
umutlar ufukta
çorba kepçesiz
kepçe çorbasız
çorbasız kepçe
kepçesiz çorba
sız çorba, siz kepçe
gönlüm derviş ve yoksul
gözüm yedi yıldızlı otel
meşe kaplama yüzüm
duble duble
türbe türbe
düşman
Küreselleşiyoruz.
Küre selleşiyoruz.
Gönülden sevmek yerine
Cıvık cıvık elleşiyoruz.
Düştükçe saçlarımız önümüze
Ağır ağır kelleşiyoruz.
Bütün çocuklarımızın güz soğuğunda değil yaz sıcağında büyümesini ve yaşamasını, o yazları da çok beklemememizi diliyorum.