Bir sabah kalktığında,
Yargı siyasetin arka bahçesi,
Hâkimler ise oradaki bahçıvan gibi görünüyorsa
Bil ki o ülkede adalet
Kendi mezarını çoktan kazmıştır.
"Senin gölgene bile sığınamayan komşun varsa, güneşin de haramdır sana!"
Bu ülkenin yüzde doksandokuzu “Müslümanım” diyor
Ama komşunun açlığını gören yok
Bir çocuk çöpten ekmek alırken
Bir vekil mecliste geğirir
Ansızın kıpırdar sessizlik.
Bir taş yer değiştirir,
ve her şey başlar yeniden.
Bir ıslık gibi döner zamanın yüzü.
Kırılmış bir saat,
Gece yarısı,
00.20’de toprak yarıldı,
Tosya ve Ladik,
kırıldı derinden,
7.7 büyüklüğünde bir sarsıntı,
280 kilometrelik yarık.
Ucuz hayatlar yaşıyor bu halk
Ama pahalıya ödüyor ihaneti.
Bir kilo domatesin fiyatı,
Vicdanın ederiyle yarışıyor.
Tencerede kaynayan su artık
Yemek değil, umut haşlıyor.
Bir işçinin cebinde
Sigara saracak kâğıt gibiydin
Yoksul ama onurlu,
Dolu dolu ama tükenmeye yazgılı
Yani ne zaman elim değse sana
Duman gibi dağıldın avuçlarımda
Umut, öylece durmaz rafta
Tozlanmaz kitap gibi
Beklemez seni süs olsun diye
Umut, sabrın kılığına girmiş
En direngen biçimidir isyanın!
Gölgesine düştüğüm bir andın sen.
Fotoğraflar silindi duvarlarımdan,
bir tenhalık kaldı ardından.
Sözcüklerin titriyordu dudak kenarında.
Yağmur değdi mi yüzüne,
bendeki mevsim kararırdı ansızın.
23 Ekim’de,
Van titredi.
7.2’lik bir yara açıldı ovada,
binlerce ev yıkıldı,
644 can sustu,
bir şehrin kalbi durdu.
19 Ağustos 1966,
saat 14.22’de
Doğu’nun yorgun bağrında
bir kez daha titredi Varto.
Yer sarsıldı,
Şiirlerinizle tanıştığım gün, kelimelerin kıyısında yeniden doğdum. Her dizenizde Ahmet Arif’in o devrimci nefesini, halkın sesini ve aşkın en katıksız halini buldum. Toprağın derdini, göğün öfkesini, sevdanın ve direnişin şiirini bu kadar içten dokuyabilmek ancak büyük bir kalbe ve usta bir kaleme ...