Yıktım duvarlarımı bir bir.
Tuğlası kibir, harcı benlik olanı.
Soyundum sıfatlardan,
üzerime giydirilmiş ne kadar urba varsa,
ne kralım ne köle,
Geçmiş dünyadan o, hayale dalmış
Gönül dergâhında Can Gözü Açık
Varlığı yokluğa, aşk ile salmış
O ulu divanda Can Gözü Açık
Havaya düşünce, ilk cemre, bir şan,
Isınır yavaşça, uyuyan her can,
Unutur ayazı, dağ, tepe, umman,
Tabiat yeniden, canlanır sonda.
Çağırdığın düğüne, geldim bak en sonunda,
Bir yabancı gibiyim, senin o salonunda.
Canım yanar derinden, daim mutlu anında,
Azrail'i beklerim, sanki hep tam yanında.
Analar feryatla gökleri deldi
Bebekler üstüne bombalar geldi
Melekler arşından kahırla dindi
Çocuklar ağlatır, yıkar evleri.
Kadir-i Mutlak’ın o bize hediyesi,
En büyük ışığındır o yüce meyvesi;
Nefsini yenenin de, hürriyetin sesi,
Cumhuriyetimizse ulu can nurudur.
Bir gün, yorgun bir kentin göğsünde
rüzgârı değil, insanın suskunluğunu duydum.
Bir çocuk mendiline güneşi silmişti,
bir işçi, paydos ziliyle yüreğini cebine koyuyordu.
Kadınlar ekmek gibi bölünüyordu sofralarda,
Dağdan gelen o gizli ses
Geceleri beni bulur
Keserim ben bütün nefes
Ruhum onun ile olur.
Değişti...
Samimi gülüşler, şimdi nerede?
Kalmadı içtenlik, artık bu yerde
Tebessüm yüzlere, çekilmiş perde
Bakıştaki mana, gözler değişti.
Değisti...
Eski bir fotoğraf karesinde asılı kalmış
o içten gülüşler
ekmeği böler gibi net
suyu içer gibi berrak.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!