Beli bükülmüş, yaşlı, pejmürde bir adam.
Uzaklardan gelip kapıya yaslanıverdi.
Nasırlı, kırışık, titrek eliyle.
Kapının ziline dokunuverdi.
Kapıyı açtı yaşlıca bir kadın.
Üzülmeyeceğim artık.
Üzmeyeceğim seni.
Üzmeyeceğim kendimi.
Sen, sevme beni,
Ben sevmiyorum seni.
Sevgilim unutur musun beni.
Kıyısında, aşkın ile mest olduğum ırmağın,
Seni götüren sularına bakıyorum.
Sığ suların üstünde uçuşurken kuşlar,
Susamış yüreğimi sevdan ile yıkıyorum.
Nedensiz, heyecanla mırıldandığım şarkıda,
Evren senden ibaret değil...
Kim bilir belki; dünya kendi ekseninde dönüyordur.
Bilemediğimiz, unutulmuş bir yerde.
Bir çocuk, bir kelebeğe su veriyordur.
Her şey değişirken hayatta,
Mezarlıklar gezerdim eskinin İstanbul'unda.
Edirnekapı, Eyüp, Şişli, Çağlayan.
Rum-ermeni mezarlığını hatırlarım şişlide.
Girişi ne kadarda heybetli, insan şaşıyor.
Sanırsın ki içeridekiler hala yaşıyor.
Çiçeklere bezenmiş resimli mezarlar,
Ne de çok anlamsız,
Öylece durman orada...
Gül gibi gerçekken,
Hava kadar soyut.
Kuş gibisin yani,
Kim demiş ümitsizlikten yıkılacağız.
Gün gelince mavi ufuklarda kanat vuracağız.
Gök kubbeye saçıldıkça saklanan sırlar.
Masmavi bir bahara uyanacağız.
Su bile kirlendi, ellerin ne ki.
Ucube bir silüettir penceremdeki.
Ne yaşlısı masum, ne beşikteki.
Simalar kin dolu, dildeki ne ki.
İnsandı insana cefayı veren.
Ne yakışır be sana aşk.
Yaşamın huzurunu gül çehrenden alırken.
Bir buse versen şöyle durup dururken.
Bir yudum umut bahşetsen sana aşık olurken.
Çağlayan nehir gibi kararlı,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!