Bu dünyada tüm canlılar
Söyler Allah kelamını
Yüce dağlar cansız taşlar
Söyler Allah kelamını
Hak yol için namaz kılan
SÖZ BABA
Söz mü? Diye sormuştun
İşte cevap: Söz baba.
Belki hayal kurmuştun
Gerçek olsun… Söz baba.
Bırakarak gölgemi arkada
Işığa koştum hep durmaksızın
Yakaladım derken kavramları
Sonsuzla karşılaştım ansızın…
Hatırlar mısınız bilmem? Rahmetli Barış Manço’nun evlatlarına ders vermek için onları bir manava götürüşünü. Götürdüğünde, çocukların tezgâhta ki armutlara elleyince başlarına ne geleceğini anlatışını. Tezgâhtarın “bayramlık ağzını açarsa” neler söyleyeceğini, mizahi ama müzikal bir biçimde ders verişini. Biraz ipucu vereyim o zaman. Hani nakaratında “Oku bakıyım” dediğinde çocukların topluca “AYI” dedikleri parçasını. Hatırladınız değil mi?
Barış Manço bu “AYI” parçasını yaparken bir amacı vardı elbette. Nitekim parçanın bir yerinde de sebebini yine kendisi açıklıyor.
“Maksat çoluk çocuk öğrensin hayatın çetin yollarını, kaptırmasınlar kimseye kafalarını ve kollarını, hani baba olarak vazifemiz tabi uyandırıp ikaz etmek.”
İşte tam bu sözler bir baba olarak benimde evlatlarım için bir şeyler yapmam gerektiği gerçeği, beynimde gonk çalar gibi yankılanıp dururken, oğlumu dizimin dibine oturtup bir bir sıraladım. İçimden geldiği gibi “hayatın çetin yollarını” ve her defasında söz istedim oğlumdan. Şair Abdurrahim Karakoç’un “mektup yazdım Hasan’a; ha Hasan’a ha sana” dediği gibi ben de karşıma oğlumu alarak söz istedim. Böyle desem de sözlerimi kendine muhatap gören herkese seslendim aslında. Bakalım söz havada mı kalacak, muhatap bulabilecek mi?
SÖZ MÜ OĞUL?
SÖZ VERMİŞTİN, UNUTTUN MU?
“Galu Bela” dediğinde
Söz vermiştin, unuttun mu?
Yeryüzüne indiğinde
Söz vermiştin, unuttun mu?
Bilir misin şirk nasıl şey?
Hakikatten kopmaktır şirk
Çok dikkat etmeli birey
Doğru yoldan sapmaktır şirk
Önem ver, konuya eğil
Ne sen Şirin’sin ne de ben Ferhat’ım
Dağları delmemi isteme benden
Eyerlendi bekliyor tahta atım
Bir ucundan tutman son arzum senden
SİZ VAHŞETE, BİZ VAHDETE
Çağırırız her insanı
Siz vahşete, biz vahdete
Oku öğren, bırak zanı
Siz vahşete, biz vahdete
Tarih 5 Mart 1920.
Daha Büyük Millet Meclisi Kurulmamış.
Ülkemizi, işgal edenlerden kurtarmak ve bağımsızlığımızı kazanma mücadelesi içindeyiz.
Bunun yanında İngiliz işgal güçleri İstanbul limanına gemilerle getirdiği binlerce kasa alkollü içki ile gençlerimizi zehirleme gayreti içindedirler.
Bu gidişin sonunun gençlerimiz dolaysıyla ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmayacağını gören aydın yurt sever insanlar bir araya gelerek bu gidişata dur demek için ne yapılabilir diye düşünüp sonunda bir dernek kurmaya karar verirler. İşgal altında dernek kurmak, öyle tahmin edilecek kadar kolay değil, olmuyor da. Ancak vatanını ve milletini seven her türlüğü zorluğa göğüs germesini bilmeli. Çeşitli baskılar, zorlamalar olsa da inananlar için hiçte önemi yoktur.
Düşündün mü yavrucuğum
Nasıl şey, ne demek riya?
Gözümün nuru çocuğum
İkiyüzlü olmak riya
Sağa sağ de, sola da sol
Merhaba Halil bey. Ben azeriyim, sizin siirlerinizi cok begeniyorum. Bazi siirlerinize sarki besteledim. Eger izniniz olursa bakudeki bayanlardan olusan islami qrupa vermek isterdim. Ben profosyonel calismiyorum, insAllah bu benim ilk isim olacak, eger siz de razi olarsaniz tabii. Siirleriniz sarkiy ...