Halenur Kor Şiirleri - Şair Halenur Kor

Halenur Kor

Önce gözlerin girdi dünyama,
Sonra yüreğime sen...
Sıcacıktı sevgin,nasıl, bir bilsen...

Rengârenk çiçekler açtı
Gönül bahçemde,

Devamını Oku
Halenur Kor

Çok gönüle konar göçer, deli gönül bilen olmaz,
Aşk oduyla yanıp geçer şeydâ bülbül duyan olmaz.
Ney sesiyle akıp döner, gözyaşını silen olmaz,
Işığında pervânedir, heder olur, çile dolmaz.

Huzurunda divânedir, secde eder, gören olmaz,

Devamını Oku
Halenur Kor

1972 yılıydı. Babam astım hastalığından muzdaripti. Hastaneye yatmıştı. Eskişehirde o zamanlar hava kirliliği had sahfadaydı. Bu yüzden çok sıkıntılar içinde idi canım babam.
Ben o zaman, eşimin tayin durumu nedeniyle Ağrıda idim.
En soğuk kış şartları olmasına rağmen, 3,5 ve 2 yaşındaki çocuklarımla beraber, iki günden fazla süren bir tren yolculuğu ile babamı ziyarete geldim. Onu hastanede böyle bitap bir durumda görmek o kadar üzmüştü ki beni, konuşamıyor, hıçkırıklara boğuluyordum.
Babacığım, bize iyi geçinin diye nasihat ettikten sonra, hakkınızı helâl edin dedi.
Ben bu kadar ağladığımı görmesin diye, eşimin arkasına saklandım. O günleri şimdi tekrar yaşıyor gibiyim.
Babamı, hastanede bırakıp tekrar Ağrıya dönecektik. Ankarada rahmetli amcamlara uğradık. Ben iki gözü iki çeşme ağlıyor, dönüp babama bakmak istiyorum diye çırpınıyordum. İçime doğmuştu sanki onu bir daha göremeyeceğim.

Devamını Oku
Halenur Kor

Seninle geçen yaz, yalnız, ikimiz,
Kumsalda başbaşa, gözgözeydik biz.
Dalgalar söylerken aşk şarkımızı
Gözlerinde gördüm mavi bir deniz.

Şimdi sen yoksun da sarardı beniz,

Devamını Oku
Halenur Kor

Anne!
Korkularımı gözlerinde erittim!
Kucağın ne sıcak anne!
Sar beni...
Öyle büyük ki acılarım,
Öyle yalnızım ki annem...

Devamını Oku
Halenur Kor

Bir omzunda Avrupa, kucağındaydı Asya,
İstanbul ağlıyordu, yaban ellerde hasta.
O yüceler yücesi müjdeleyince fethi,
Fâtih'in ellerinden sunuldu altın tasta.
Herkesin dileğiydi, herkes içinde saklar,
Dünyânın incisine adanmıştı adaklar.

Devamını Oku
Halenur Kor

Her şey o yüreğe işleyen keman sesiyle başladı.
Çılgın bir tempo ile çalan Çigan müziği…
Duygular coştukça yürekte, yay da coşuyordu tellerde,
Görünmez ruhlar raks ediyordu dört yanda,
Tepiniyordu çıplak ayaklarıyla bir roman kızı…

Devamını Oku
Halenur Kor

Güneşin, ışıklarını bol bol saçtığı, tabiatın bütün güzelliklerini ve bereketini insanlara cömertçe sunduğu bir yaz günüydü. Malatya’nın bu cennet gibi kasabasındaki bağ evinde, Süleyman Dayı, gelininin höllük ile yeni perdahladığı eyvanda, sırtını ot yastığa dayayarak oturmuştu. Etrafa taze höllük kokusu yayılmıştı. Hamarat gelininin tertemiz yaptığı eyvan, Süleyman Dayı’nın en sevdiği köşeydi. Ağaçların yaprakları, ılık esen meltemle tatlı bir hışırtı çıkarıyor, rüzgâr, yaprakları okşadıktan sonra gelip, Süleyman Dayı’nın çizgili ve nurlu yüzünü, saçlarını bir ana şefkatiyle sıvazlıyordu. Bahçedeki kayısıların o mis gibi kokusunu içine çekiyor, kendi yetiştirdiği ağaçlara sevgiyle, gururla bakıyordu. Malatya’nın kendine has kayısıları da ağaçlarda çil çil altınlar gibi gülümsüyorlardı ona…

Süleyman Dayı, hafifçe kamburlaşmış sırtı, sünnete uygun kısa kesilmiş sakalı ile, masumca bakan iri kara gözleri ve hep gülümseyen tatlı bakışlarıyla, görenlerde sarılıp ellerini öpme hissi uyandıran bir ihtiyardı. Bahçeyle, bağla uğraşmasına rağmen elleri hiç bozulmamıştı. Rahmetli karısı, Süleyman Dayı’nın ellerine vurulduğunu söylerdi hep… Son derece sakin bir yaradılışa sahipti. İnsanlara olduğu kadar, uçan kuşa, böceğe, çiçeğe, ağaca, bütün yaratılanlara, Yaratan’dan ötürü önem verir, severdi. Dağlara, kırlara, taşa, toprağa âşıktı. Her şeye sonsuz bir sevgi ile bakardı. Onu, hiç kızgın görmezlerdi. Kızınca sadece sessizleşirdi, o kadar… Bu nurani halini dedesinden aldığını söylerlerdi.

Rahmetli dedesi, Hacı Bayram Efendi, kendi ismini taşıdığı bir türbenin türbedarıymış. Ziyaret denilen bu türbenin bakımıyla uğraşan, çok cömert, yardımsever bir insanmış. Eskilerin anlattığına göre, ona gelip yardım isteyen hiç kimseyi boş çevirmez, nesi varsa paylaşırmış. Hattâ bir rivâyete göre, Hacı Bayram Türbesinde türbedarlık yaparken, her akşam evliyâ için ibriği doldurur, silepçe ve peşkiri ile beraber abdest suyunu hazırlar ve ertesi sabah bu suyun kullanılmış olduğunu görürmüş. Gel zaman, git zaman bu hep böyle süregelmiş… Ama, bir gün hazırladığı ibriğin devrilip, suyunun döküldüğünü görmüş. Bu böyle birkaç gün devam etmiş. Hacı Bayram Efendi günlerce buna bir çare bulamamış. Bir gün ellerini kaldırıp:

Devamını Oku
Halenur Kor

Beyaz bir el,
Tutuyor bembeyaz bir zambağı,
Nârin yapraklarında ince bir damar,
Şeffaf tende yansıması.
Kokusunu sunuyor ele.
O ise uzatıyor ona şefkâti.

Devamını Oku
Halenur Kor

Gözlerinde bulut var, ıslak kirpiğin,
O gül yüzün solmuş, ağlar gibisin.
Bakışların dalgın, ezik yüreğin,
Şu yaralı kalbimi dağlar gibisin.

Issız bir ormanda, kuytu bir yerde,

Devamını Oku