Ömer, ayağı yere basan kuşlar var
Ömer, bu ağrı buraya çok, bu ağrı buraya çok
Hiç doğmamış acılar yüzünden
Yüzü göğe değmeyen kırıklar var…
Ve dahi âlimi sapladılar bilinmez bir yolun yokuşuna
Bilmemek ne güzel duruyordu, üstelik biraz da kelebek mayını
Toprağın kaynadığı gezegen nazarında
içimdeki atın şah damarında patlamaya hazır bir koşu...
koştur beni
kavruk bir benizle suya doğru
elinden dikeni alınmış bir gül gibi savunmasız
biz, sona yürümekle meşgulüz
kelime i tevhid tutup da elimizden
yola savurdugunda bizi..
Kırıldı halka, yayıldı sîretine ayna
Sızlıyordu zamanda mülâki ve lâhza
ahraz adlı bir dilber
avuntuyu çölden avlıyordu
palazlanan ağrı ağacında suskun bir inilti
kız çocuklarının uçuşan eslemleri
çünkü türkü senin parmaklarına verilmiş bir kısmet
oluk oluk deler gözlerindeki nehri
Şemlerini yakmış morg gibi bakma gözlerime
En beter kumların yol kestiği çöl gibi
İdamesiz bir vatan bil ruhumu ve sür
intihar damlarında serili dururken şiir
Kelime büyüttüğümüz ağaçlardan
Beni cilasız latalara sür
-Hüseyin Korkmazgil’in Akarsuyuna İç Sürerek-
Git, yoksa izdiham oluyorum sonrası hiç
Kalabalıklaşıyor alnımda bir ateş sonrası hiç
Allahım
günahımdı yaramdı da
lutfet kanadığı yerde verd bitsin
uğradığı metanette yâr,
‘kafamdaki kırıklara ölesiye uygunsun hadi sana merhaba ‘ (Payidar)
ey kârî
sana bu görkemli gökler altında
bu kuru, bu uzak yerden bir ılıklık yolluyorum
başımı hüzünle göğsüne koyup ağlamanın düşüyle
son şiir..
sohrab'ın yıkadıgıdır...
/
eşyanın hapsindeyim
rutubetli bir sanrı




-
Ubeyd Niyazi Kılıç
Tüm YorumlarEy sesine kuşların tünediği
Elvedaya binecek son ürperti... Çok İyi Çok Çok İyiii