Ey nefsim,
Bu dünyaya ağlayarak geldin,
Belki gülerek dönmeyeceksin,
Belli başa gelecek,
Bilmez misin?
O gün kendi haline üzüleceksin,
Pendik koyu,
Bazen sabaha karşı,
Bazen bir gece boyu,
Dinler beni uykulu,
Sarar tüm dertlerimi dalgalarıyla,
Bin bir gülücüğün gelir Tuzla ışıklarıyla.
“O” gözlerin önünde ki,
perdenin arkasında,
“O” derinden derinde,
sonsuzluktan da sonra,
“O” şah damarından içe,
Ruhundan daha yakın,
Dün gece bir an aralandı gözlerim,
İşte! yine o an sen takıldın aklıma,
Rüzgara hasret, çılgın bir deniz gibi,
Uçurmaya başladın beni dalga dalga,
Sürüklendi düşünceler,
İşte; sana dediğim,
Atıl zamanlar esintisidir,
İçinde buruklandığım,
Bir bardak çay müsveddesidir.
21.12.2005 Pendik/ist.
Bir anlayabilsem seni ey kamus,
Yücelmeli mi,derine mi inmeli?
Bazen çöküverir ruhuma kabus,
Anlamalı ki; dalgalanma dinmeli.
Bitirmek istesen bitiremezsin,
Dipsiz kuyulardan su çekilir mi?
Samanlıkta iğne aramak nice?
Yokluk yakınlaşır nefes nefese,
Yoksulluk içinde yüzer bonkörce.
Varlıkta tamamsın büsbütün hece,
bir hasretlik canım vardı özderdim
onuda bir tutam gazele verdim
usul usul iner her vakit katar
biraz buradayım az ömür kadar
Çevirdiğinden beri, sen gözlerini,
Bakamıyorum artık kimse yüzüne,
Göndereyim bak sana filimlerimi,
Röntgenimde yansımış gözüm gözüne.
Bulutlanmış gibiyim, oldum semazen,
İncinir bu yürek aldandığında,
Böğründe bir hançer, yanıldığında,
Ismarlama ümit satın alınmaz,
Mutluluk sevginin doğallığında.
Yine bu kasvetli kış akşamında,
Tepeören'le ilgili bir şiire bu sayfalarda rastlamak çok güzel. teşekkürler Ersin kardeş.