Mahalleninin yaramaz çocukları gibiyiz kendimizi kandırıyoruz sanal dünyada, akşam ezanlarıyla eve çağırıyor annelerimiz eve girmeden kapı önünde bırakıyoruz çocukluğumuzu, güneşi asıp fortmantoya beyaz saçlarımızı acılarımızı alıp koltuk altlarımıza hücre misali çekiliyoruz odalarımıza, zindan gibi geceye gecenin ta dibine.
Yare sôylenecek sôzlerim vardı ezberimde tuttuğum herşeyim hazırdı melteme çevirmiştim esen rüzgarı, gelin avcuna yakılan kına gibi kızıldı gece, ôzenle parlıyordu yıldızlardan boynuna yaptığım kolye kalbine çok yakışacaktı dilimden dôkülecek her hece, cehalet işte hesaplayamadım meridyen farkını, bölmeye kıyamadım yarin uykularını.
Neye elimi atsam yarım kalıyor sevdalanayım diyorum şôyle sırıl sıklam tam şuramda kalp kavşağımda takılı kalıyor umutlarım olduramıyorum, gônlümce eğlensem geceyi sabah etsem diye yollara çıkıyorum kaçıyor son tranvay hevesim boğazımda kalıyor, yarım kalmaların adamıyım ben adına şiirler yazmak istiyorum feleğin tokadıyla sarsılıyorum kendine gel diyor sen ona tam o sana yarım oturduğum yere mıhlanıyorum.
Yarım asır oldu içimdeki çocuğa biri sarılmayalı üşüyen ellerini tutmayalı ayağında delik pabuç üstü başı yamalı, yarım asırdır efkarlanır hüzünlerim bulutlanır umutlarım içimdeki kimsesiz çocuk gam yağmurlarında ıslanır yine gelir gece yarısı bana sığınır, oturturum yorgun dizlerime nemli gôzlerini silerim yüzüme sahte gülümsememi yerleştirir sonu mutlulukla biten masallar anlatırım.
Gel tamamla yüzümdeki resmini yarım bırakma yokluğunu kanırtırcasına kazı şakaklarıma, dudaklarımdaki gülümsemeyi sil usta ressamlar gibi at imzanı alnımdaki kırışıklarıma.
Tepemde gôk yarısı gece yarısı gündüz, omuzumda iki melek biri sarhoş biri sofu, kolumun biri sarar beni diğeri sôker gôğüs kafesimi, ulan hayat sana sôvsemmi sevsemmi şaşırttın beni.
Yaş aldıkca göç vermiş köylere dönüyor insanın içi kara kışı hiç bitmeyen bağı bahçesi sürülmeyen.
Yatağın hangi tarafı senin delimi yatıyorsun bilmiyorum hiç o kadar yakın olmadıkki, ev halin nasıl dağınıkmı saçların topluyormusun bilmiyorum onları hiç okşamadımki, yorulunca koltukta uyurmusun yemeğini sıcakmı soğukmu seversin siyah beyaz bir filmde duygulanıp göğsümde ağlarmısın bilmiyorum hiç yalnız kalmadıkki.
Kar vurdu yaz çiçeklerini kimi erzurumlu kimi rizeli, üstlerinde incecik kefene dôndü giysileri, vatan toprağını sardılar ayrılamayan sevgili gibi.
Tahta sandalyeli yazlık sinamadayız sen ve ben geçmişten bir gün dudaklarımızda tuzlu çekirdek kavrulmuşluğu beyaz perdede sadri alışık elimizde sade gazoz, dedimya geçmişten bir gün sarılmak yasak bakışlar kaçamak şiirler biçare, yaz yağmurları düşüyor dudaklarına yanıyor ışıklar geliyoruz bir ömrün sonuna, arka fonda sadri babadan karanlık bir makber.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!