İçinde mechul ziyalar dolu çanak.
Vicdansız gonk sesinde sukutu besle.
İmece bir fısıltı gider yalnayak.
Garezli haylaz vaktin içinde işle...
Kulağımda ki akis,göğsümde ki his,
Güneş ısıtır eklemlerini ılık ılık
Usulca duyar, açar ışığın penceresini
Günü selamlar akar evrenine
Çıkarır hayatını güvenli deliğinden
Aklında günün telaşı...
Ağır ağır yürürken bu taş merdivende
Bir yanda bastonun ince tiz tıngırtısı
Sanki sırtıma yüklü güneşin yıkıntısı
Zamanla tükenir nefes yukarı çıkarken
Basamak basamak eksilir artık zaman
Serin, hafiften bir rüzgar, esiyordu.
Vakitse temaşa, kayboldu sanılan,
Gelen gül mevsimi, değilim diyordu!
Ve soldu güller, bir garip, endâm bulan...
Bir şehrin inadı vardı, esmer günde,
Dünyamız yüzerken gök denizinde
Hayatın her tonu rengin masmavi
Gök yüzüne bakarken kaybolurda
Ruhuna kurulur göklerin evi
Gökte bir balığım yüzerim gitsin
Ben köylüyüm ve ben köylüyüm,alın yazım
İtina ile toprağa dikilmektenmiş
Ben köyümün divanesi deli oğlanım,
Çeşme başında dillenip seğirmektenmiş
Ayak bağım dilek çeşmesine dönüştü.
Her nefes bir vedadır tutunduğun her an
Bir günün kapanıp yeni bir zaman açılması
Öylece uyanmak taze bahar kokusuyla..
Zümrüt yeşili yapraklar daha yokken,
Önce çiçekler açar göz alıcı bir hızla
Bir yudum su içer, bir lokma ekmek yermiş
Zavallı İhtiyar kurumuş dudakların
Yol yorgunu yıllar sana hep keder vermiş
Uykusunu bekler titrerken yanakların
Hayat fısıldarmış tozlu sayfalarından




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!