Gitme,
Rüya bile olsan gitme…
Zamansız yaşanmışlığına inat aşkın
Kal bu gece de…
Ne günü, ne saati aklımda
Su üstüne yazılmış hat mıydı ki,
Böyle kolay silindi gitti?
Çiçekleri de sulamamışsın giderken,
Penceredeki kaktüs tozlanmış, onu da unutmuşsun
İvedi miydi gidişin,
Nasılsa yağmur yağar diye mi düşündün,
Küstüm sevgili;
Yokluğunda buz kesilen duvarlara küstüm
Kalbime mühürlediğim gözlerine küstüm
Dillerine küstüm
İçlerinden geçemediğim cümlelerine küstüm...
Mahpus ettiğimiz duyguların kanat çırpınışları değil miydi, aşkın sesi soluğu bir garip hüzzam ve yine o makam değil miydi, yar siluetinde çarpan bir yüreği müebbet sergüzeştliğe mahkûm kılan...
Bize bir “Nihavent Mucize” gerekti...
Belki yaraşırdı da, vurabilseydik sazlara üzerinde zamanın...
Güneş, tekrar doğmak umudu ile
Batıyor her gün
Kanat çırpmaları turnaların
Hep daha sıcağı için mevsimlerin
Ama, ben;
Ne güneşim, umudum var
Saklı kente sakladım aşkımı
En gizli, en ücra köşesine
Eğer bir gün gidersen
Beni orada bekle
Gelirim elbet,
Seviyorum seni
Sen hiç nerede olduğunu bile bilmeden
Saatlerce durakladın mı, hayatın bir yerinde
Baktın mı bir noktaya öylece,
Fer kalmayana dek gözlerinde...
Uçurumun kenarında veda ettinmi
Gözler raylara mı takılır uzunluğunca,
Yükünü vagonuna vurmuş katara mı,
Yoksa, gemine kattığı hatıralara mı?
O kadar çok söylendi ki,
Adlarına türküler...
Dönüşüne kurmuştum yaşanılacak tüm zamanları,
belki de bu yüzden söylenmeden kaldı zamane şarkıları...
Varlığın ne öğrenemedim
Yokluğun afetlerin büyüğü
Daha seni öğrenemeden
Sensizliğe saldın beni...
Taşıyamam ben bu yükü
Bu deprem yağmalar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!