- 000 - Fairy av Mersin -14 501 - -Swedish-35
Vet du...
Fairy av Mersin...
Jag är mycket god människa, jag är mycket ärlig...
..
Şafak sökerken, kiraz ağacının çiçeklerine vurup geçer yağmurun sesi..
Çisil çisil yağan yağmurda, kiraz çiçekleri eğilmiş.
İncecik yağan yağmur kiraz çiçeklerinde kaybolup, çam ağacında çıkıverir ortaya,
Kıyamazsın, dökülmüş kiraz çiçeklerinin üstüne basıp geçmeye
Oradan geçerken dökülen kiraz çiçeklerinin rüzgarında, dönüp arkama baktım
Kyoto’lu kadınlar benim kadar, romantik değiller, kiraz çiçeklerini sevmiyorlar,
Çiçekli kiraz ağacı dağda bulutların üstünde, yanında hem tapınak, hem dağ geçidi var,
..
Mutluluk dağ başındaki yalnız çiçek,
sevinçler masum çocukların minik gülücükleri
ve güzel günler,ve güzel günler çok yakın…
seni terk ediyorum …
dağ başındaki yalnız kasaba,
dağ başındaki kalabalık ama ıssız memleket;
seni terk ediyorum…
..
ERGUVANLI mor KADIN
Kendisini Erguvanlı mor bir mevsim olarak düşleyen kadını düşlerken, ona ne giydirsem ki tereddüdünde önce turuncu; evet turuncu dediysem de vazgeçtim.
Turuncu şımarık, mavi gitgide çeliğimsi bir hal alan üşüyen ama yine de parıltısını kaybetmeyendi. Soğuk soğuk parlamasına üşütmesine izin veremezdim. Yeşil dedim. Iıh o da değildi, kadın gençti ve de yas tutmadığına göre siyah da olmazdı; ama siyah asildi, siyahla beyaz arasında kaldım ki yine mütereddittim.
Çok sessiz sakin ağzı var dili yok bir hatundu. Gerçek olmayıp düş olduğu içindi şirinliği. Henüz daha canına okuyacağımın farkında değilken onu her kalıba her renge boyayacağımdan, ama asla mora sadakatsizlik yapmayacağımdan habersiz mutlu gibiydi
..
Düşünürem xeyallarım yol açır,
Derd qovuram, derd yene de qol açır.
Üreyimde bir nisgilim dil açır,
sen menden uzaqsan, uzaqsan yaman.
Daş demekle könül heç vaxt daş olmaz,
Tepe dağa, dağ tepeye yaraşmaz.
..
İnsanlık çağ atlıyor,tiraj üstüne...tiraj
Barbarlık dağ katlıyor,tıraş üstüne...tıraş
..
' Yekta Güngör Özden ' e... '
Canik dağları; Killik, Gölağa ve Keltepe,
Her şey yerli yerinde, gerek yok ki tarife.
Somun ve Erdembaba, şahinler çevresinde,
Yiğitler yetişmekte, Niksar ve yöresinde...
..
Şehirler arası otobüs terminalinin gürültülü yalnızlığı sessizliğe dönüşmeye başlayınca bilin ki içimde bir şeyler kırıktır.
Beni yolcu eden hiç kimse yok.
Yolumu dağlara çevirdiğimde zaman yavaş akmaya başlar mutlu, mutsuz anılar yanımdan ayrılmaz hiç.
Döndüğümde hiçbir şey aynı olmaz.
Dışarıda mekan zamana karışırken hız artıyor,hız arttıkça yalnızlığımdan soyunuyorum.
Erzurum otobüs terminali:
Çantalar hurçlar farklı sesler yön veriyor hayatımıza kötü bir minibüsün gıcırtısı bile farklı bir melodi gibi.
..
Bekle gülüm, hayat bir gün bize de güler
Bir gün olur, sona erer bu kötü günler
Bu dağlar
Ve denizler
Engel değil bizim için
Bekle gülüm
Hangi dağ daha yüksek bizim yüreğimizden
..
Gider elim Mevla’ya, görünmezde dağ yıkar
Ne zaman hata yapsam O benim kalbim sıkar.
..
Sen hiç Kan Ağlayan Dağ gördün mü.?
Nereden görecen işin gücün Parkta gezmek...
..
Bir şehir bir inSANA
bu denlimi yakışır?
Mağrurluğu; mütevazi sırrında
Öfkesi; göç ayazında.
Yalnızlığı; o çobanın sırtında
Bazende,Kervankıran yıldızında.
Patlar Umut vakti bakışlarında,
..
Bir dağ ki yalçın kayalıklı
Bir dağ ki uçsuz bucaksız
Alabildiğine
Alımlı
Bir dağ ki
Hiç yeşillik yok
..
Hani özledim diyorsun ya…
Yedi harfin içinden yüreğime akıyorsun. Gözlerin aklıma düşüyor, sen bana bakıyorsun. Ellerini tutuyorum dağ yamaçlarına uzanıp patikalardan yürüyüp gidiyoruz. Güneşi tutuyoruz. Gece düşüyor gözlerimize, yıldızları kaydırıyoruz. Ay ışığına şarkılar söyleyip ilerliyoruz. Özledim diyorsun ya, özledim diyorum karşılığına özledim… Seviliyorsun dediğimde seviliyorsun cevabını aldığımla… Bir günü bitirip yeni bir güne uyanıncaya değin özlemimizle…
..
Bir ana evlat bekliyor
Taşlar,taş taş oldu ayrılıklardan
Yıllar asıldı gitti kayan yıldızlara,
Sular aktı yıllarca goryarandan omurlara
Gitti gelmedi gözyaşları
Bir ana evlat bekliyor
Dağ başında
..
......... Serçe ötüşlü sabahlara uyanmak için teneke trampetli boş çuval seslerinden kaçarak karları henüz eriyen dağın yamacında, batıya bakan korunaksız ahşap eve sığınıyorum sen gidip ben bittikten sonra... Her kaçışım ikiye bölünen yalnızlıklarımızı tümlerken ve gece sessiz yırtıcılığına bürünürken iki kişilik gözyaşı düşer sakıncalı firarlarımıza...
......... Evrensel değerlerden kişiselliğime yönelirken iletişime dair tüm köprüleri çoktan infilak ettirmenin mutlandırdığı belleğim, geceye ve dağlara, sokak satıcısından aldığım mumların titrek alevinden çıkan o küçük ışığı yaymakta, gecenin ebemkuşağını izletmekteyim vadideki evlerde konaklayanlara... Öyle sessiz, öyle huzur burası, su olup akayım istiyorum yamaçtan vadilerin en kuytu noktasına, sonra asi gibi tersine akıp yine geleyim...
......... Ve daldığım o andan baykuş sesiyle irkiliyor, küçüklüğümde ötmesinin uğursuz olduğu varsayılan bu ilginç gözlü hayvanın şu an ne düşündüğünü merak ediyor, çilingir soframın ahengini beş yıldızlı otelin restaurantına eşdeğer mezelerle donatıyorum... Kendimi şımartıp geceye mum kokulu, papatya dokulu şiirler eklemek istiyorum epeydir biriken dergilerimden ve belleğimde sayısı azalan dizelerden... ‘’Yalnızlık Paylaşılmaz’’ dan başlamak bam teline vurmak olur diyerek başlıyor ve başka dağların eteğindeki bambu sandalye ve masada okunan şiirlere ulaşıyorum geç bir saatte... Çamların adeta yuva yaptığı ve birazdan denizden esecek serinliğin kıvamında okunan şiirlerin lezzeti düşüyor usuma ve sigara eşlik ederken Toroslar ile Antalya’nın şiir kardeşliği yayılıyor geceden şiire, şiirden geceye...
......... Teoderakis ile Livaneli’nin Egenin iki yakasını bir araya barış rüzgârlarıyla getirdiği konserleri düşerken usuma gâvur İzmir’de Miko adlı meyhanede rakı içiyorum kelek bir dilim kavun ve o kavunu reddeden harika bir dilim beyaz peynirle... Sonra annem geliyor aklıma yasal ama yasadışı varsaydığı partilere oy verdiğim için ‘yukarda Allah var’ deyişi yerleşiyor usuma hem gâvur olan hem de rakı içtiğim kentte... Muzur ve esrik gülümserken hem gâvurluğuma hem günahkârlığımın yalnızlığına sığınıyorum...
..
Aldı götürdü benden beni
Sürükledi sürükledi dağ dağ bitmedi alacağı kini
Ve sürükledi yıllarca yollarca o ufuk senin bu ufuk benim
Kalmadı değişti rengi hem canım hem tenim
Yüreği soğudu mu acaba?
O karbeyazı sayfada bir nokta misali karabeni
Buladı yazın cehennem ateşine kışın kara beni
..
Titredim iliklerime kadar akşam serinliği
Korkunç hayallerimden gece savaş alanı gibi
Sol yanımda hafiften başlar incecikten bir sancı
Dağ yeli süpürdü umutlarımı çorak toprağa...
*
Göçebeyim memlekette dağ bayır ve yaylasında
Sırtımda çanta elimde sopa yüreğimde sevda
..
Olduran,'Ol'der; dağ büklüm büklüm çakıl,
Dayanır mı akıl...? İnsan yere çakıl...
..
Ağrının kucağı anne kucağı şimdi...
Bir yiğit şehit oldu beyler
Savaş bırakmıyor yakamızı...
Uhuda benziyor ağrı
..