Sana denir keder, elemle aşk,
Ayrılık ömrüme vurur her zaman taş.
Benzer bu hâlim bahar görmez güle,
Sevda ki har olur, içimde bir savaş.
Gönül seni anlar da derman arar,
Kalpte yanan ateş,
dilde söner mi?
Hangi söz yeter ki
içimde tutuşanları anlatmaya,
hangi harf döker ki
bir yangının küllerini?
Ateş bilmez nasıl yaktığını,
sorsan ısıttım sanır.
Külleri savrulmuş bir ömrün ardından,
sen yine yakarsın, bilmezsin.
Dudakların yangın yeridir,
Avutulmuş düşlerin rengine kandım,
Yalancı baharın izinde yandım.
Gözlerimde kırık bir sevda resmi,
Her baktığım yerde onu anımsadım.
Hayalden bir dünya kurmuşum meğer,
Ayaz, gülün taç yapraklarını öpmüş,
bülbülün feryadı, mahşer sabahı kadar derin.
Sevda, bir rivayet mi yalnızca?
Yoksa hayalperest bir Yunus’un rüyası mı?
Ecel, narin bir huzurla bekler,
Feryat eder ayazda boran, kış tutuşur,
Telaşla korku çöker, zarar dostla buluşur.
Huzurun ahdi ziyan, namert ile erir,
Nöbette mert olanın kalbi sabırla yürür.
Nasip mi? Bilmez insan, bir yol düşer geceye,
Kuyulardan adam alıp kurtardığım var,
Kurtardığım ip ile boğulduğum var.
Garibandır deyip kayırdığım var,
Aynı merhametimle satıldığım var.
Dert yüklüsüne omuz verip dinledim,
Yolum düştü eski bir akşama,
Kokun sinmişti kalbimin tahtına.
Bir selamla başladı bu sevda,
Gölgende başkası vardı, ayrıldık.
Göz göze geldik, vakit durdu sanki,
Ayrılık hanında solan bir nefes,
Gönül misali kuş olur uçar heves.
Sanki sebepsiz bir dert gelir, kalır,
Felek ki her an yürekte bir kafes.
Ne yel savurur, ne bahar geri döner,
Yer ile gök dolsa sevda ve feryat,
Ayrılık içinde ömür bile vefat.
Son nefes olur faydasız her çaba,
Gözler kör, dilsizdir gönül, kulaklar sağır.
Son bakışın yakar geçer ateşi,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!