Sokaklarda gerçeğin yüzleri
Park etmiş kaç yüz kaldırımlarda
Bir yol
Bulmaya çabalar arabasız.
Yalvarmalı izleyerek taşıtları
Farı, kalbim, farı da
Kapına yığılacak karları
Kürüyeme!
Ben senin necinim, kalbim
Kulun, kölen, müneccim
Havasız silolar uygarlık
Bakımsız çürüyen buğday ben,
Kurtlanmış dökülüyorum
Beton silindirlerden.
Deterjan, naylon, yıka, giy
Bir yanıma yatarsam bir kulak üstüne
Gelen ses - -
Sırt üstü yatarsam ikisi tetikte
Gelen ses - -
Hava kara çalıyor, çalınmıyor kapı
Yüz üstü beklersem gelen ses - -
Ben bugüne kaç kere - -
Bıkmışım ölümlerden, ölmeyin benden önce.
Düşman dost, bir yüzü unutmak
O yüzden görmeyince.
Cansız tüneklerde muhabbet kuşları
Ben artık bulunduğun şehirden gittim,
İnsan kuş misali.
Sen hala
O kalabalık evde olmalısın,
Gelip gidenin çok mu bari?
Üzgünüm Leyla,
Geleceğim - - bir not kapıya.
Temelli gidiyorsak
Dayanılmaz bir şeyler olmalı.
Bilinmez, hava neye çevirir
Kağıtlar, pencere
Ne peygamber-, ne de can çiçekleri
Ne de buhûrumeryem;
Hep korku çiçekleri
Oldu saksılarımızı süsleyen.
Ürkek bezgin baktığımız göklerden
Bilmeyiş bittiğini bir şeyin
Vermiş, yozlaşmış tarla
Bizse özlü tahıllara
Yeni sürdük sanırız.
Ağırsa, yükse taşır sırtımız
Kan, ter, yağ - -
Birkaç çeşit:
Fırın, kuyu, kızartma
Buğu, bastı, kapama
Çengel, kağıt, kiremit.
Behçet Necatigil tabiri caizse şiirimizin ordinaryüs profesörlerinden. Edebiyatla çok içli, dışlı bir insandı. Edebiyat onun tam anlamıyla hayatıydı. Böyle bir şair, bir daha dünyaya zor gelir.