Tutunmuş karanlığın kuytusuna,
Zincire vurmuş düşüncelerini!
Dünyasındaki esaretin
Bilinmezlikleriyle sevişiyor,
Geriye işlettiği zamanın
Karanlık anaforunda…
Mustafa Kemal geçiyor gözlerimin önünden,
Zamandan bir ata binmiş, ışık kanatlı.
Gözlerinin şavkı yakıyor geceyi!
Kararlı bakışı çağları aşıyor
Şanlı zaferleri bırakarak geride…
Gönül pınarından sevgi çağlamaz,
Dostlar meclisinde söze ne gerek.
Duyguları tutsak, aşık ağlamaz,
Ozanın elinde saza ne gerek…
Zulme tanık olur, şeytanca susar,
Öyle bir gece ki zaman,
Yılan zehrini kusuyor,
Ölü geceye doğan ay ışığına.
Yıldızlar, karanlığın öte ucunda
Kaybolurken birer birer,
Örümcekler ağlarını örüyor,
Akşam güneşi,
Gündüz ile gecenin kavuştuğu
Ufkun hüznünde tutkunlaşır;
Yorgun saatlerin donuk akışında...
Bitkin günün akşamında,
Bu şehir miydi?
Işıkları gece yarısı ansızın sönen…
Özlemlerimi,
Umutlarımı,
Vakitsizce karanlığa gömen…
Gökyüzü mavi mi?
Mor mu?
Anlayamıyorum rengini!
Güvenemiyorum maviliğine,
Akşamın morluğuna,
Sabahın kızıllığına…
Radyoaktif bir bulut gibi çöker yoksulluk,
Çaresizliğin çığlığı yankılanır
Akşamın yorgunluğunda;
Alacakaranlığın inmeye başladığı
Sisli dağların yamaçlarındaki
Köy evlerinden
Gölgeler suya iner,
Güneşin batışıyla.
Diner gözyaşları,
Vuslatı bekleyenlerin.
Anılmaz artık geçmişte kalan günler….
Geçen yıllarımı sorguladım
Yorgun aynaların her kırığında...
Biriken acımasızlığıydı yılların,
Kırık aynaların yere düşen parçalarında....
Düşlerimi sorguladım...!
Şairler,tarih boyunca yaşadıkları toplumun sözcüsü olmuşlardır.