İnişli çıkışlı geçerken ömrüm,
Çektiklerin yetmez, az dedi bana…
Abıhayat suyun, içerken ömrüm,
Yaşayıp gördüğün, yaz dedi bana…
Karanlığa gömme, umutlarını,
Hüzünle uçuşur düşler
Birer birer,
Mevsim sonbaharsa....
Anılar canlanır yeniden
Dallardan düşen her yaprakla,
Unutulmuşluğa mahkum
Toz pembe görünür dünya gözüme,
Aşık oluşumun alametidir.
Kim inanır artık benim sözüme,
Yaşanan doğrunun kıyametidir.
Yalan üzerine kurulu dünya,
Sevdalı bulutlar dolanır,
Kaçkarların üzerinde.
Zamanı kovalar
Tanığı olmak için geçmişin…
Türküsünü söyler sert rüzgarlar,
Mertliğin….
Gümüş rengi bulutlar tutmuş,
Gökyüzünü geceden.
Yağmur yağıyor kentin sokaklarına...
Yere vuran ay ışığını ıslatıyor,
İnceden....
Yine hüzünlüyüm bugün,
Oysa bugün bayram…
Nerde şimdi çocukluk yıllarımın bayramları?
Göklere yükselen
Sevgi, sevinç ve bayram coşkusu!
Sene 1966
Aylardan Ağustos.
O zaman tanıdım seni,
Harşit vadisinin yamacındaki bir köyde...
Sen bir fidandın,
Kavruk toprağın çatlağından
Kurşunlarla deldiler gökyüzünü,
Günün herhangi bir vaktinde
Kalleşçe…
Adres sormadı kurşun,
Tetiğe basan eller acımasız…?
Ağır gelir gecelerin karanlığı,
Kabusun olur,çöker omuzlarına;
Bir ömrün yükü kadar ağır...
Uyku tutmaz bir türlü gözlerin,
Kurşun gibi ağırlaşsa da göz kapakların...
Zaman durur,
Bir eli gecenin yarısını tutarken,
Bir eli güneşi çağırıyordu!
Dingin bir denizde,
Sabahı karşılamadan önce
Yok olurken yakamozlar…
Şairler,tarih boyunca yaşadıkları toplumun sözcüsü olmuşlardır.