Geçenlerde kitap aralarına gizlenmiş gözlerinle karşılaştım. Üzerinden yıllar geçmiş olsa bile bakıp gülümsediler. Sesim çıkmadı. Uzunca bir süre dalıp gitmişliğim üzerine gitmişliğinle kendime gelebildim. Unutulmuştun ara sıra içimi sızlatmış olsa bile ve hiç beklemediğim zamanlarda sesinin duyulmasına rağmen... Artık seni düşünmüyorum. Gezdiğimiz yerlerden geçerken aklıma düşüyorsun yalan yok ama çabuk geçip gidiyor. Selamını yollamışsın aldım başım gözüm üstüne, cıvıl cıvıl işlenmişliğinin meyveleriydi yıllar sonra sunulan... Okudukça en çok senin anlayacağın... Sevgiyle kal...
Şimdilerde düşünüyorum beni sana çeken neydi. Gideceğini bilerek nasılda sevilmiştin. Hep dediğim bir söz vardı. “Git ama bitti deme”... Gitmek bir eylemdir lâkin bitti demek kesip atmaktır. Bir yaranın kabuğunu kopartıp atmak gibi attıkça kanatmak gibi… Sen herkes olma, kanatma yaralarımı... Gittiğini bileyim. Bittiğini değil... Sen hiç bitme...
Sığmıyoruz birbirimizin içine, ya sen fazla, ya ben eksik kalıyor. Bir bütünün tamamlanmazlığıyla ve hiç bir kalıba sığmaz yanıyla tüketiyoruz zamanı... Huzur denizine yelken açmış iki gemi gibi... Ilık esip giden rüzgârlar ne dolduruyor bizi, ne durduruyor. Yol alıp gidiyoruz. Biz bize yakın, biz bizden bir o kadar uzaklarda...
Gözlerine bakmak, içim eriyip gitse bile... Gözlerinde kaybolup gitmek, hiç konuşmadan seni izlemek ve sessizce bakışıp konuşmak... Ne çok mek, mak içine yerleşip seni istemenin gerçek yüzü ve seni yaşamanın zorlukları karşısında oluşan hüznü... Ah benim karanlık yüzüm. Dile getirmeye çalıştıkça dilsizliğim. Kendi içime atıp büyüttüğüm sürgün çiçeğim. Yalnızlığın yalnızlığıma eş, huzurun huzurum... Öyle saf, öyle yoğun...
Her yazdığımda sen yoksun. Hatta hiçbirinde yoksun… Nasıl görmek istediysen öyle görme çabaların gözlerini örtüyor… Bu bir bölünmüşlük, kendi içinde binlerce parçaya ayrılan ve içinde sana yer ayırmayan… Uzakları düşleyen şiirlerden geçiyorum. Yakından vurup giden yazıların içine gömülerek… Dilimde acı bir tat, gözlerime sinen giz… İçinde biz olmayan, yazılarda görünmeyen… Yüreğin en kuytularına bir işleniş en saf haliyle… Ne senin anlayabileceğin, ne benim anlatabileceğim senin olmazlığını… Şimdi gitmelisin… Hiçbir şey söylemeden sessizce… İçinde büyüttüğünü, içine gömerek…
Herkesin çenesine vururken yokluk, benim yüreğime oradan ellerime indi. Sen olup taştı yazılanlar ve yazılmayı bekleyenler… Bazen insan sonunu bildiği hâlde sonuna kadar gitmeyi istiyor… Oysa ortada kahraman olmayı isteyen yoktu. İki üşüyen kalbin yanaşması, adı konulmamış, yaşanılası yanlarıyla… Bir rüyaysa bu yaşanılan, kalsın gün doğmazlığıyla… Geceyi giyinip üzerimize yürüyelim inadına… Varsın gün doğmasın. Biz gece olalım…
Aklımdan geçenleri bilseydin, aklından geçenlerle eşleşebilirdi… Şimdi yetim bir türkü söylüyor dudaklarımız. Bizi bir yapan örgüsel yalnızlığımız kaplıyor içimizi, ne senden ötesi, ne senden öncesi yâda senden sonrasına yolu çıkmayan bir kimsesizlik koşturmacısının içine sürükleniyoruz. Aslında biz, bir bütünün içine yerleşikliğimizle birbirimizi görmeden ilerliyoruz. Öyle iç içe geçmişliğimizle…
Masum değiliz birçok günahın içine girmişliklerimizle… Senin gelgitlerin, benim gelip gitmeyişlerim arasında. Oysa çok masum sevmiştik içine bizliği katıp, dış dünyadan kendimizi sıyıran yanlarımızla… Ellerimize bulaşan geçmişin izleri, kurtulmak istedikçe içinden çıkılmayan cevapsız sorular karşısında bulunan cevaplarımızla…
Ben sensiz yapamıyorken, sen bensiz olabilmeyi nasıl becerebiliyorsun. Çoğu zaman böyle bir denklemin çözümsüzlüğüyle ortada kalıyorum. Ben gözlerine bakmaya bile kıyamazken, sen nasıl görmezden gelebiliyorsun. Ellerini tutmayı geçtim. Bir gülüşüne mum gibi eriyip giderken, sen nasılda beni söndürebiliyorsun. Bu hesap tutmaz bizsizlikte; ya yeniden yazılmalıyız, ya son bulmalıyız bizliğin içerisine…
Şimdi yüreğimi kor gibi yakan düşüncelere bırakıyorum. İçinde biz olmayan, bizden söylemeyen şarkılarla gecelere yürüyorum. Ellerimde geçmişin kirliliği, gözlerim kan çanağı, uyku tutmayan sabahlara dönük yüzüm gün geçtikçe kendimden eksiliyorum. Biz mi uzaklaşıyoruz birbirimizden yoksa uzaklar mı bunu tetikleyip uzaklaştırıyor. Son pişmanlık fayda etmez söylemini bir kenara bırakıp, pişmanlığım olmadığının gerçeğiyle seni ilk bulduğum halinle yaşatıyorum.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!